21 Kasım 2014 Cuma

"Uzaktaki Yakın" Yazan ve Yaşayan : Nurdan Özyılmaz / Zehra




Her şey kitap fuarında, stantta duran o kişinin, "Alacaksınız bu kitabı, fotoğrafını çektiniz bir kere, olay bitmiştir!" demesiyle başlamadı aslında. Daha öncesinde, yazarı tarafından, parça parça yazılıp e-mail adreslerimize postalanmasıyla haberdar olduk o güzel kitaptan ve kitabın baskısı çıktıktan sonra, bir akşam kitabı babama okumamla birlikte yaşamıştım bu gerçeği. Özellikle kitapta ki "Belgin Doruk ve ben!" bölümünü okurken, onun ağlamaya başlamasıyla, "Zehra biz bunları yaşadık gerçekten ve bizler neler yaşamışız!" demesiyle başlamıştı.

Hayat her zaman acısıyla tatlısıyla, savaşıyla barışıyla, zaferleriyle yenilgisiyle devam etmekte. Ama bazı tarihler not düşülüyor, unutmamak unutturmamak adına. O tarihlerden biride 28 Şubat ve getirmiş olduğu yasaklardan kaçıncı sırada olduğunu bilemediğim ama büyük yasaklardan olduğunu bildiğim başörtüsü yasağı, karşı tarafın ifadesiyle türban yasağı. Kız çocuğundan erkek çocuğuna bu dönemde yaşananlardan etkilenen bir ailenin kızı olan Nurdan ablamın (teyzemin) kaleminden yazılmış kitabın adı "Uzaktaki Yakın".

Eğer okursanız, kitabın içinde trajedileri de barındırın masal tadında yaşanmış öyküler bulacaksınız, hayat yeterince şiirsel olduğu için daha da şiirselleştirme gereği duyulmamış hikayeleri. Bu dünyadan göçüp gitmiş ama arkasında birçok hayır bırakmış dedelerin icraatlerini, hayatta olup hala faydalı olan yazarların yaşamlarından kesitleri, güzel dostlukların nasıl başladığını, sizi hiç anlamayacağını düşündüğünüz insanların sizi nasıl yanılttığını, tebdili mekanlarda ferahlığı bulacaksınız.

Rivayete göre yazar bu kitabı yazarken, yaklaşık yüz kilometre Ege Denizi'nde yüzdü. Hatta o kadar yüzdü ki ailesi karşıda ki adalara varıp, oralarda mahsur kalmasından korktu. Seher vakitlerinde Sisam Adası'na karşı bisiklet sürdü. Bu sırada peşine takılan ve sonrasında arkadaş edindiği kedi, köpeğin çokluğu kasaba halkını tedirgin etti. Ailesiyle, dostlarıyla bolca vakit geçirdi. Dört değil tahmin edilenden çok daha fazla gözle beklenen ve o yaz aileye katılan Zeyneb Duha onunla vakit geçirmekten mutluluk ve huzur duydu. Kuşluk vakitlerinde yine kilometrelerce yol yürüdü, kafasını toparlayıp zinde kalabilmek için. Ve serin bir yaz gecesi masasının üzerine yansıyan ay ışığı, odasını dolduran deniz havası ve bahçeden gelen cırcır böceklerinin sesiyle kitabının son cümlesini yazıp, bilgisayarını kapattı.


Sevgili Nurdan ablacım,

Henüz 10 yaşındayken doğum günümde, hediye ettiğin "Heidi" kitabımın yanına kitabını koyuyorum. Çünkü "Uzaktaki Yakın" da anlatmadığın ama Heidi'nin hayatına benzer hikayelerinin olduğunu biliyorum ve tamamlayacağını düşünüyorum bu iki kitabın birbirini..

Allah daim yardımcın olsun. Rabbim yolunu açık, yüreğini ferah kılsın. Bir solukta okuduğum kitabına yeni kitaplarının ekleneceğini umut ederek bekliyorum gelişini.

Allah'a emanet ol
Selam, dua ve muhabbetle


Yeğenin
Zehra


Not: Arzın haritalarını koydum çantama,
         Ne zaman çıkıyoruz yola?
         = )

30 Ekim 2014 Perşembe

Ey Selehaddin / Nizar Qabbani

EY SELAHADDİN

Hâlid bin Velîd’in işten çıkarılma kararnamesidir

Arabî çağı çaldılar bizden
Nebî’nin evinden Fâtımatu’z-Zehrâ’yı çaldılar
Ey Selâhaddîn,
Kur’an’ın ilk nüshasını sattılar
Ali’nin gözlerindeki hüznü sattılar
Ey Selâhaddin,
Seni ve bizi toptan sattılar açık artırmada.

Arabın geleceğini çaldılar bizden
Şam’ı fethettikten sonra işten çıkardılar Hâlid’i, Cenevre’ye elçi olarak atadılar
Siyah fötr şapka giyiyor artık o, sigara tüttürüyor, havyar yiyor
Fransızca homurdanıyor, Avrupalı sarışınlar arasında kâğıttan bir horoz gibi geziniyor
Hayret, nasıl da evcilleştirdiler bu Arap komutanı?
Kahramanlarımız işte böyle iğdiş ediliyor ey yavrum!

Endülüs işi paltosunu çaldılar Târık’tan,
Nişanlarını çaldılar onun,
Çıkardılar onu ordudan
Güvenlik mahkemesine verdiler,
Zafer suçundan yargıladılar
Öyle bir zaman mı geldi artık? Zaferin bizce sakıncalı bulunduğu
Öyle bir zaman mı geldi artık? Askerî mahkeme kapılarında, suçlanmış durur kılıç
Öyle bir zaman mı geldi artık? Gülle karşılıyoruz İsrail’i, binlerce güvercinle, millî marşla.
Hiçbir şey anlamadım yavrum, hiçbir şey anlamadım

Güneşi rehin verdiler tefecilere,karaborsacılara sattılar mehtâbı
Ömer’in kılıcını kırdılar
Ayaklarından astılar tarihi
Sattılar atı, beyaz örtüyü sattılar
Gecenin yıldızlarını sattılar, ağaçların yapraklarını

***

Ey Selâhaddin
Döneklik çağıdır bu, kavî kabîlecilik kabarması
Ebubekir’in evini yaktılar, nebî’nin ailesine el uzattılar gece vakti
Kureyş’in ileri gelenleri, ecnebîlerin bulaşıklarını yıkar oldular.

Ey Selâhaddin, söz ne işe yarayacak bu bâtınî çağında?
Ve neden şiir yazalım ki, Arap unutmuşken Arap sözünü?


Nizar Qabbani

15 Ekim 2014 Çarşamba

In Iraq



"I don't know how big your world is,
I don't know how colorful it is,
All I know is that mine is pale,
A world as small as a sandal." 
 in Iraq


Photo from Press

Gitmesek de görmesek de Filistin bizim meselemiz


Gitmesek de görmesek de Filistin bizim meselemiz
Herkesin dilinde bir Filistin var. Peki Filistin meselesinin gerçekte ne kadar içindeyiz? Ali Öner'in hazırladığı "Çatışmalar ve Görüşmeler Sarmalında Filistin-İsrail" kitabı meselenin künhüne vâkıf olmak isteyenler için başucu eseri olarak kitabevi raflarında yerini aldı.

AHMET NEDİM

Düşünün ki bir ülkeniz var, binlerce yıldır orada yaşıyorsunuz. Günün birinde büyük bir dünya savaşı yaşanıyor ve ondan sonra ülkeniz, asıl sahiplerinin kendileri olduğunu söyleyen birileri tarafından işgal ediliyor. Dünyanın çeşitli bölgelerine dağılmış bir ulusun insanları tasını tarağını toplayıp sizin ülkenize geliyor ve topraklarınızı elinizden alıyor. Tabii ki bu da kendi başlarına olmuyor, güya dünyanın daha adaletli ve barışçıl yöntemlerle idare edilmesini amaçlayan Bİrleşmiş Milletler adlı örgütün büyük katkısıyla gerçekleşiyor.

Evet, Filistin toprakları neredeyse yüz yıldan bu yana sistematik bir şekilde (dünya güçlerinin istediği üzere) Yahudilerin işgaline açıldı ve 1948 yılında kurulan İsrail devleti ile birlikte artık resmi bir işgale dönüştü.

İsrail devletinin kurulmasından bu yana, yaklaşık 65 senedir Filistin halkı adeta bütün dünyaya karşı bir var oluş mücadelesi sürdürüyor. Filistinliler ancak "intifada" ile dünya gündemine taşıyabildikleri haklı savaşlarında, aynı zamanda dünya egemenlerinin hukuk anlayışını da sorgulatmayı başardılar. Ancak gelinen noktada İsrail devleti halen hukuk tanımazlığını gösteriyor ve dünyanın gözü önünde yerleşimcilere yeni alanlar açıyor, Filistinlileri gözünü kırpmadan bombalarla öldürebiliyor.

İşte Filistin sorunuyla ilgili olarak ülkemizde hemen herkes birşeyler konuşuyor, sivil toplum kuruluşlarımız ellerinden geldiğince konuya dikkat çekecek çeşitli organizasyonlar düzenliyorlar. Ancak, eğer bu bir "dava" ise, ve üstelik haklı bir dava ise, öncelikle meselenin ilk günlerinden itibaren gelişen hadiseleri iyi bilmek, işgal sürecinin seyrine yakından tanık olmak gerekiyor. Bunun için de, geçmişten günümüze bütün ayrıntılarıyla meseleyi inceleyen kitaplara ihtiyacımız var.

İngilizlerin bölgedeki hayali

Filistin'in bir Yahudi yurdu olmasına ne zaman ve kimler tarafından karar verildi, bu karar nasıl uygulandı? Hangi siyasi ve diplomatik oyunlarla Filistinlilerin toprakları İsrail devletinin oldu? İsrail devleti dünya örgütlerine nasıl ve hangi gerekçelerle direniyor? Bunun karşısında özellikle Araplar ve İslam dünyasının mücadelesindeki (ve mücadele edememesindeki) temel yanlışlar neler?

Ali Öner'in, "Çatışmalar ve Görüşmeler Sarmalında Filistin-İsrail" kitabı da, bu çerçevede okunabilecek en derli toplu çalışmaların başında geliyor. Kitabın önsözünde, "bu sorun, İsrail'in varlığıyla, mültecileşmiş Filistinlilerin çekmiş oldukları acılar, İslam coğrafyasındaki Müslümanların en büyük ve sürekli kanayan yarası olmaya devam edecektir. Batı düşüncesi, siyasi ve askeri hegemonyasının bu kanayan yarayı iyileştirmesi beklenilmemelidir. Müslüman, sahip oldukları iç dinamiklerini harekete geçirerek ancak meselenin üstesinden gelebilirler" diyen Ali Öner, bu hassasiyetle meseleyi en ince noktasına kadar tetkik ederek, konuya duyarlı insanların herşeyden önce ciddi bir birikimle mesele yaklaşmasını sağlayacak bir eser ortaya çıkarmış.1917'deki Balfour Deklarasyonu ile başlayan Filistin topraklarının Yahudileştirilmesi süreci, Osmanlı devletinin parçalanmasıyla birlikte bölgeyi işgal eden İngiliz politikasının ürünüdür. İngilizler, kendilerine özgü siyasi ve diplomatik manevralarla Filistinlilerin haklı taleplerini sürekli gözardı aderek, deklarasyonda beyan ettikleri "Filistin'de milli bir Yahudi devleti kurulmasından yana" politikalarını ısrarla uygulamışlardır.

İsrail'in kurulmasına kadar (1948) geçen süreçte Filistinliler irili ufaklı birçok direniş örgütü kurmuşlar, kimileri entelektüel düzeyde Arap dünyasında kamuoyu oluştururken, kimileri de silahlı direnişle Yahudileri ve İngilizleri hedef almışlardır. Bunlardan en etkilisi, bugün de hâlâ adı (Hamas'ın silahlı kanadı) örgütte yaşayan Şeyh İzzeddin el Kassam'ın hareketidir. Aslında Suriyeli bir medrese şeyhi olan İzzeddin El Kassam, Fransızların işgali üzerine bölgede ayaklanma başlatmış, kendisini entegre etmek için önerilen kadılık görevini de kabul etmeyince ölüm cezasına çarptırılmıştır. Bunun üzerine bir grup arkadaşıyla birlikte Filistin'e hicret edip 1921 yılında Hayfa'ya yerleşmiştir. Orada El-İstiklal (bağmsızlık) adıyla bir cami inşa ettirip tedrisine ve halkı bilinçlendirmeye devam etmiştir. 20 Kasım 1935'de iki arkadaşıyla birlikte şehid edilene kadar mücadelesini sürdürmüştür.

Garip bir savaş hikayesi

İngilizler, kendilerine göre başarılı manevralarla yürüttükleri süreç içinden çıkılmaz hal alınca 1947 Şubat'ında meseleyi Birleşmiş Milletler'e devrederek sırtından atmayı da başarmışlardır. İngiltere Sömürgeler Bakanı Malcolm Mac Donald, "Beyaz Kitap" adıyla meşhur olan bildirisinde (17 Mayıs 1939), "Gelecek on yıl içinde bağımsız bir Filistin devletinin de kurulmasına izin verileceğini" beyan etmiştir.

Tek başına bölgeyi idare etmekten bunalan İngiltere, 1947'de meseleyi Birleşmiş Milletler'e devrettikten sonra, 15 Mayıs 1948'de manda yönetimine son verdiğini açıklamış, aynı gün de Tel Aviv'de toplanan İsrail Milli Konseyi, İsrail devletinin kurulduğunu ilan etmiştir. İsrail'in devlet ilanı, garip bir Arap-İsrail savaşının da tetikleyicisi olmuş, Mısır, Suriye, Irak ve Ürdün'ün içinde olduğu bir savaş başlamıştır. Ne gariptir ki, 75,000 kişilik Ürdün Arap lejyonunun başkomutanı İngiliz John Glubb'dur!

Okumaya ihtiyacımız var

İsrail Devleti kuruluncaya kadarki dönemden çok kısa bilgileri paylaştım, kitabı özetlememe gerek yok sanırım. Filistin meselesi konusunda büyük bir titizlikte hazırlanmış bu kitabı okumaya, herkesten çok bizlerin ihtiyacı var, çünkü kulaktan dolma bilgilerle konuşuyoruz çoğu kez.

http://yenisafak.com.tr/Kitap/Default.aspx?i=389905

 

Âdiyât Sûresi

سُورَةُ الْعَادِيَاتِ

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَالْعَـادِيَاتِ ضَبْـحاًۙ   فَالْمُـورِيَاتِ قَـدْحاًۙ   فَالْمُغ۪يرَاتِ صُبْحاًۙ   فَاَثَرْنَ بِه۪ نَقْعاًۙ   فَوَسَطْنَ بِه۪ جَمْعاًۙ    اِنَّ الْاِنْسَانَ لِرَبِّه۪ لَكَنُودٌۚ   وَاِنَّهُ عَلٰى ذٰلِكَ لَشَه۪يدٌۚ    وَاِنَّهُ لِحُبِّ الْخَيْرِ لَشَد۪يدٌۜ    اَفَلَا يَعْلَمُ اِذَا بُعْثِرَ مَا فِي الْقُبُورِۙ    وَحُصِّلَ مَا فِي الصُّدُورِۙ ٠
 اِنَّ
رَبَّهُمْ بِهِمْ يَوْمَئِذٍ لَخَب۪يرٌ

~~~ ~~~ ~~~

Âdiyât Sûresi

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Soluk soluğa süratle koşan, (koşarken ayaklarını) vurarak ateş çıkaran, sabah erkenden baskın yapan, 

orada tozu dumana katan ve düşman topluluğunun ortasına dalan atlara andolsun ki, 

insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür.

Hiç şüphesiz buna kendisi de şahittir. Hiç şüphesiz o, mal sevgisi sebebiyle çok katıdır. 

Acaba o bilmiyor mu ki, kabirlerde bulunanlar çıkarıldığı ve kalplerdeki ortaya konulduğu zaman,

işte o gün onların Rabbi kendilerinin her halinden mutlaka haberdardır. (1-11)

~~~ ~~~ ~~~

Al-Adiyat

Oh, the chargers that run panting, sparks of fire striking, rushing to assault at morn, 

thereby raising clouds of dust, thereby storming [blindly] into any host. 

VERILY, towards his Sustainer man is most ungrateful and to this, behold, 

he [himself] bears witness indeed: for, verily, to the love of wealth is he most ardently devoted. 

But does he not know taht [on the Last Day] when all taht is in the graves is raised and brought out, 

and all that is [hidden] in men`s hearts bared that on that Day their Sustainer [will show tahat He] has always been fully aware of them? (1-11)

3 Ekim 2014 Cuma

Arafat'ta Vakfe Duası / Mehmet Görmez



Haccımızı, ibadetimizi dualarımızı, hayırlarımız kabul eyle. Bizleri İbrahim'in milletinden Hz. Muhammed'in ümmetinden bir an olsun ayırma Allahım.
Buyur Allahım buyu çağırdın geldik emrine amadeyiz diyoruz. Hac Arafat'tır. Arafe günü yapılan dua geri çevrilmez buyuruluyor.
Her birimiz için bembeyaz sayfalar açmayı, kurbanlarımızla sana yaklaşmayı lütfeyle Allahım.
Taşlaşacağımız şeytanla birlikte bizi kötü hasletlerimizden arındır.
Peygamberimizin hatrına haccımızı kabul eyle. Senin salih kulların senden ne istedilerse biz de senden istiyoruz. Bu alanda Peygamberimiz senden ne istediyse ve neyden sana sığındıysa biz de senden istiyoruz.
Rabbimiz! Biz nefsimize zulmettik. Ya Rab sen konuk edenlerin en hayırlısısın. Rabbimiz! Bizi soyumuzdan gelenleri namazı dostoğru kılanlardan eyle.
Ya Rab! Hz.Yakub'un duasıyla sana yalvarıyoruz. Sıkıntılarımızı sadece sana şikayet ediyoruz. Sıkıntılarımızı gider. Yarab! Bizlere öyle bir nimet ver ki hiç bir zaman mücrimlere arka çıkmayalım. İçimizde aklı kıt olanların yaptıkları yüzünden bizi cezalandırma.
Bizleri sana çokça şükredenlerden eyle!. Senden başka ilah yoktur. Sen yücesin Bizler gerçekten kendimize zulmettik. Bizleri bağışla Allahım! Dünyamızı da ahiretimizi de bayrama dönüştür.
Ya Rab! Bizi tüm yüklerimizden arındır. Bizler peygamberimizin bizden istediği gibi bir ümmet olamadık. Hz Peygamberin mirasını taşıyamadık itiraf ediyoruz. Bağışla bizi Allahım! Birbirimize kin güttük, parçalandık, ümmet olarak itiraf ediyoruz, affet bizi Allahım!
Ey Rabbimiz biz hep senden kerem gördük, lütuf gördük. Ama biz onu kardeşlerimize gösteremedik.Bizler bugün sana yine söz vermeye geldik. Ashabı Kiramın dediği gibi sana söz veriyoruz. Bundan sonra İslam'ın izzet ve şerefine uygun davranacağız. İbadetlerimizi aksatmayacağız. Sen sözümüzde durmayı nasip et. Safa ve Merve arasında adım atan ayaklarımız hep iyilikte adım atsın.
Başımızı alan bu dünyadan, kibirden riyadan şeytanın vesvesesinden, gönüllerimizi senden gayrısından arındır Ya Rab! Bugün çocuklarımızla sana geldik. Henüz günah işlememiş o günahsız çocukların yüzü suyu hürmetine bizi bağışla!
Çocukların öksüz ve yetim kalmadığı bir dünya nasip et! Bize Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin'in peşinden giden bir gençlik nasip eyle.
Bugün yaşlılarımızla huzuruna geldik. Onların hatırına bizleri affeyle Allahım!
Hz.Meryem aşkına, Hz.Asiye aşkına, Hz.Hacer aşkına, Hz.Hatice aşkına, Hz.Fatma aşkına bağışla bizi Allahım.
Peygamberiz "Allahım hac edenleri bağışla, onların bağışlanmasını istediklerini de sen bağışla." diyor. Bu duanın yüzü suyu hürmetine bizi bağışla.
Çocuklarımızı, neslimiz koru Allahım! Üzerimizde emeği olanları sen bağışla Allahım!
Rahmet ve inayetini memleketimiz üzerinde eksik etme. Senin yolunda dininin uğruna, şehit olan madencilerimize rahmetinle muamele et.
Yurdumuza sığınan kardeşlerimize sahip çıkabilmeyi nasip et ve kolaylaştır Allahım!
Bizleri hayrın anahtarı şerrin kilidi eyle! Bizleri zulme uğrayanların hakkını arayanlardan eyle. Bizleri yaralayanlardan değil, yaraları saranlardan, sevgiyi yayanlardan eyle!
Bize bu kutlu sözün Kur'an'ın hakkını verenlerden eyle! Ezilen horlanan yardım bekleyen mazlumlardan yardımını esirgeme Allahım! Aczimizi kusurumuzu sana itiraf ediyoruz. Affeyle bizi Allahım!
Sırf Müslüman olduğu için nicelerinin evlerine ateş düşüyor, bebekler katlediliyor. Bizim de elimizden bir şey gelmiyor. Çağın Firavunları zulmediyor. İslam alemini içine düştüğü kan ve göz yaşından sen kurtar Allahım! Sen alemi İslamı zalimlerden koru Allahım!
Bütün kardeşlerimizin nice huzurlu bayramlara ulaşmalarını sağla. Bugün haccı ekberde sana yalvarıyoruz! Bütün insanlık için dua ediyoruz.
Sen bize akıl verdin. Biz o aklı silah üretmede kullandık. Merhameti unutan yeryüzü zalimlerini ıslah eyle Allahım!
Beraatımızı sağ tarafımıza alarak sevdiklerimizle birlikte cennetine al bizi. Sen gelmek isteyen kardeşlerimize de en kısa zamanda hac etmeyi nasip eyle Allahım!
Heva ve hevesimize uymadan bir yaşam sürmeyi, bize hacı nasip ettiğin gibi ömür boyu hacı kalmaya muvaffak eyle! Ömrümüzü rızana uygun geçirebilmeyi nasip eyle!
Son nefesimizde Kelime-i Şahadet getirip sana gelebilmeyi nasip eyle!

AMİN


18 Ağustos 2014 Pazartesi

Türkiye'de İsrail Askeri İstemiyoruz



TBMM DİLEKÇE KOMİSYONU’NA

 İsrail’in, Gazze’ye 07 Temmuz 2014’te başlayan bombardıman ve saldırılarında bugüne kadar 432’si çocuk toplam 1907 kişi hayatını kaybetmiş, 9806 kişi yaralanmış, ev, okul, hastane ve camiler yerle bir edilmiştir.

İsrail’in Gazze’ye uyguladığı hukuksuz abluka nedeniyle en temel insani ihtiyaçlara bile ulaşamayan Filistinliler çok zor koşullarda yaşam mücadelesi vermekteyken gerçekleşen bu saldırı bütün insanlığın vicdanını isyan ettirmiştir. Tıpkı abluka gibi sivilleri hedef alan bu saldırıların Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere göre de Türk Ceza Kanununa göre de savaş suçu ve insanlığa karşı işlenmiş suçlar olduğu delillerle sabit ve aşikârdır.

Öncelikle bu suçlar Türk Ceza Kanunu’nun İnsanlığa karşı suçları düzenleyen 77.maddesinde “ (1) Aşağıdaki fiillerin, siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç oluşturur: a) Kasten öldürme. b) Kasten yaralama.  c) İşkence, eziyet veya köleleştirme… (2) Birinci fıkranın (a) bendindeki fiilin işlenmesi halinde, fail hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına; diğer bentlerde tanımlanan fiillerin işlenmesi halinde ise, sekiz yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Ancak, birinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır. (3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur. (4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.”  Tarif edilmiştir ve bu suçları işleyenler Türkiye vatandaşı da olsa yabancı da olsa Türkiye mahkemelerinde yargılanabilir. Bu nedenle öncelikle bu suçları işleyenlerin YARGILANMALARINI ve CEZALANDIRILMALARINI talep ediyorum.

Ayrıca, çeşitli şekillerde kamuoyu önünde de dile geldiği gibi İsrail ile Türkiye vatandaşlığını birlikte taşıyan, çifte vatandaşlığı olan Türkiye’deki İsraillilerin bu saldırılarda asker olarak göreve çağrıldığı, bir kısmının hâlihazırda orada askerlik yaptığı malumdur. İsrail vatandaşlığı için erkek ya da kadın İsrail’de askerlik yapmalarının zorunlu olduğu bilinmektedir.  Türkiye vatandaşı olarak Türkiye’den gidip bu insanlık dışı katliama katılan Türkiye-İsrail vatandaşlarının tespit edilerek TÜRKİYE VATANDAŞLIĞINDAN ÇIKARILMASI yasal bir gerekliliktir. Bu konuda gerekli araştırma, tespit ve sonrasında çıkarma işlemlerinin yapılmasını talep ediyorum.

Son olarak, birden fazla tabiiyetli yükümlülerden hangilerinin hangi ülkelerde yaptıkları askerlik hizmetinin sayılacağı Bakanlar Kurulunun 05 Temmuz 1993 gün ve 93/4613 sayılı kararı gereğince Milli Savunma Bakanlığı tarafından belirlenmekte olup, İsrail'de yapılan askerlik hizmetleri Türkiye Cumhuriyetinde sayılmaktadır. Bu sebeple Milli Savunma Bakanlığının, yapılan askerlik hizmetlerini geçerli saydığı ülkeler arasından İSRAİL’İN KALDIRILMASINI talep ediyorum.

                                                                                                                                             ..../08/2014
                                                                                                                                             Adı Soyadı
                                                                                                                                                İmza
Adres:                                                                                                                                    
Tel:

Email: 



https://edilekce.tbmm.gov.tr/ Bu sitede kayıt olduktan sonra giriş yapıp dilekçeyi gönderebilirsiniz ya da yazılı olan dilekçelerden birirni imzalayarak talebinizi bildirmiş olursunuz. 

8 Ağustos 2014 Cuma

Aslında Hiç Komik Değil / Zehra




Özellikle son zamanlarda insanların dil sürçmeleriyle, ne dediklerini bilmemekle, komik fotoğraflarıyla, düzgün olmayan hitabetleriyle ne kadar çok dalga geçer olduk. Neredeyse tüm paylaşımlar bu konular üzerine oldu. Başta hoş, komik gelse de, aslında bu durum, durup düşünüldüğünde insanı ne kadar rahatsız ediyor. Ne olursa olsun insanları bunlar üzerinden eleştirip yargılamamalıyız. Müslümanın uyarısı,eleştirisi bu yolla olmamalı.

İnsanlığın gereği ahlaklı davranmak, vakur olmakken,  şimdilerde erdem oldu ve biz bu vasıfları hatırlamamız, hatırlatmamız gereken zamanları yaşıyoruz.

Rabbim hepimizi zihinlerini temiz tutan, hayır konuşup hayır yazıp çizen kullarından kılsın inşallah. Yoksa hesabımız hiç kolay olmayacak.


Zehra

Resim Mahmood Azadnia tarafından yapılmıştır.

8 Temmuz 2014 Salı

Ramazan'ın onbeşi dünya yetimlerinin günü



15 Ramazan İHH'nın teklifi, İslam İşbirliği Teşkilatı'nın kabulüyle İslam dünyasında 
olarak kabul edildi.

15 Ramazan 1435 (12 Temmuz 2014) Dünya Yetimler Günü’nde ülkemizde ve tüm İslam ülkelerinde yetim çocukların durumunu gündeme taşımak için basın toplantılarının/açıklamalarının düzenlenmesi, İİT üye ülkelerinde STK’lar, ilgili devlet bakanlığı görevlilerinin ve yetim çocukların katıldığı iftar programlarının düzenlenmesi, İİT’ye üye ülkelerde yetim çocuklar için “bayramlık kıyafet çalışmasının” yapılması, üye ülkelerde ve Kabe’de Cuma hutbesinde (14 Ramazan – 11 Temmuz) “yetim çocuklar” konusuna yer verilmesi, İTT’ye üye ülkelerde 15 Ramazan’da yetimhane ve yetim evlerinin ziyareti ve çocuklara hediye dağıtımı, #DünyaYetimlerGünü çerçevesinde fotoğraf ve resim sergilerinin düzenlenmesi gibi bir dizi etkinlikler düzenlenecek.

Hayırlı olsun.


28 Haziran 2014 Cumartesi

Mükafatın en güzeli Allah katındadır! / Ali-İmran Suresi



﴿١٨٩﴾ اِنَّ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِۚ ﴿١٩٠﴾ اَلَّذ۪ينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلاًۚ سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ ﴿١٩١﴾ رَبَّنَٓا اِنَّكَ مَنْ تُدْخِلِ النَّارَ فَقَدْ اَخْزَيْتَهُۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ اَنْصَارٍ ﴿١٩٢﴾ رَبَّنَٓا اِنَّـنَا سَمِعْنَا مُنَادِياً يُنَاد۪ي لِلْا۪يمَانِ اَنْ اٰمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَاٰمَنَّاۗ رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّـَٔاتِنَا وَتَوَفَّـنَا مَعَ الْاَبْرَارِۚ ﴿١٩٣﴾ رَبَّنَا وَاٰتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلٰى رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْم۪يعَادَ ﴿١٩٤﴾فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ اَنّ۪ي لَٓا اُض۪يعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰىۚ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ فَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَاُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاُو۫ذُوا ف۪ي سَب۪يل۪ي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ ثَوَاباً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ ﴿١٩٥

Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır. Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. "Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru" derler. "Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur." "Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin' diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al." "Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığı ile bize vadettiklerini ver bize. Kıyamet günü bizi rezil etme. Şüphesiz sen, vadinden dönmezsin." Rableri onlara şu karşılığı verdi: "Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükafatın en güzeli Allah katındadır." 
Ali İmran﴾189-195﴿

Unto Allah belongeth the Sovereignty of the heavens and the earth. Allah is Able to do all things.Lo! In the creation of the heavens and the earth and (in) the difference of night and day are tokens (of His sovereignty) for men of understanding,Such as remember Allah, standing, sitting, and reclining, and consider the creation of the heavens and the earth, (and say): Our Lord! Thou createdst not this in vain. Glory be to Thee! Preserve us from the doom of Fire Our Lord! Whom Thou causest to enter the Fire: him indeed Thou hast confounded. For evil doers there will be no helpers. Our Lord! Lo! we have heard a crier calling unto Faith: "Believe ye in your Lord!" So we believed. Our Lord! Therefor forgive us our sins, and remit from us our evil deeds, and make us die the death of the righteous. Our Lord! And give us that which Thou hast promised to us by Thy messengers. Confound us not upon the Day of Resurrection. Lo! Thou breakest not the tryst. And their Lord hath heard them (and He saith): Lo! I suffer not the work of any worker, male or female, to be lost. Ye proceed one from another. So those who fled and were driven forth from their homes and suffered damage for My cause, and fought and were slain, verity I shall remit their evil deeds from them and verily I shall bring them into Gardens underneath which rivers flow. A reward from Allah. And with Allah is the fairest of rewards. 
Al-Ìmrán (189-195)


Fotoğraf: Uludağ/Sarıalan 1 Ramazan

23 Haziran 2014 Pazartesi

Gelmekte olan yalnızlığın ayak sesleri... / Fatma Barbarosoğlu

FATMA BARBAROSOĞLU

I-Kıymetli yalnızlıklar vardır. Bitmeyişleri ile kıymetlidirler. Bir dervişin yalnızlığında biriktirdiği celal ve cemal sevgisi gibi.
Bitmeyişleri ile dayanılmaz olan yalnızlıklar vardır bir de... Manevi ve maddi yalnızlığın, çaresizliğin iç içe geçtiği yalnızlıklar. Göçmenlerin yalnızlığı. Parası olan göçmenler için hayat nispeten kolaydır: 'Parasızlık vatanı gurbet, para gurbeti vatan eder' diye öğretmişti Efedimiz Hz.Ali.

Geçtiğimiz Cuma günü Dünya Mülteciler Günü olarak 'kutlandı'.
Kutlamak?
Dünyanın mültecileri için dikkat çekildi diyeceğimiz bir gün oldu mu 20 Haziran 2014? Keşke olsaydı. Olmadı. 365 gün mülteciler için kafasını yoranlar, kalbini yoranlar hiç olmazsa sadece bir gün diğer insanların da dikkatini çekmeye, gittikçe büyüyen bu acıya karşı insanlığı duyarlı olmaya davet etti.
Dünya Mülteciler Günü'nde posta kutuma düşen iki mektup umudu ve umutsuzluğu aynı anda mayaladı içime.
Birinci mektup sevgili (artık merhume demeye kendimi alıştırmam gerekiyor) Ayşe Şasa'nın cenaze törenine dairdi. Sosyal medyanın 'özne'leri, Ayşe Şasa'nın ölüm haberini paylaşmalara, kendi varlığını merhumenin varlığına katmaya doyamamıştı. Hakkında yazılanlara bakınca keşke demiştim, bu yazılanların üçte birinden haberdar olabilseydi.
Sosyal medya ve sanal ilişkisini unutmuştum bir anlığına demek ki. Hakikate değmeyen oyunsu duyarlılıkları fark etmem için, yalnızlığı içinde muhteşem başka bir dostumun satırları gerekiyormuş.
Yalnızlığı ile kıymetli, varlığı ile zengin olduğum dostumdan gelen şu mektup ile kalbim kabardı, kabardı, karışacak bir umman bulamadan taştı gitti. O dostum ki, geçtiği yerden iki kere geçmek isterim. Duasında olduğum sürece kendimi emniyette hissederim. Şöyle yazmış (Müsaade almadan yayınladığım için beni affedeceğini ümit ederek paylaşıyorum):
Az evvel bugünkü yazınızı okudum. Son satırlarda, tanıdığım en yalnız insandı, cümlesini okuyunca durdum. Gözlerim buğulandı, bir hüzün kalbimde dalgalandı. Ben de Ayşe Şasa'yı, sezdiğim yalnızlığı sebebiyle hiç görüşmeden bu denli sevmiş olmalıyım.
Bir insanı sezgiyle tanımak, yakın bulmak şaşırtıcı. Allah'ın sevdirdiği biriydi. Allah'ın sevdirdiği biri olduğu için cenazesine katıldım, çok kalabalık olur ama ben bir kenarda duamı ederim, dedim.
Ne ki, bu güne kadar gördüğüm en ıssız vedayla karşılaştım. Meğer beni bu cenazeye katılmaya çeken bu yalnızlık, bu gariplikmiş. Öyle bir yalnızlık hissettiriyordu ki oturup saatlerce ağlayabilirdim.Toplasanız kadın erkek elli kişi anca vardı. O manzaraya dair o kadar çok şey söylenebilir ki...
Garip yaşadı garip gitti. Çileli ömrü onu ehl-i beyt'e komşu eyler inşaallah.
Dua ile…. Görüşmek üzere.
m.

II-

Tanıklığımızı sorumluluğa çeviremediğimiz sürece, kavuştuğumuz her maddi imkan, şükrünü eda etmediğimiz için fitne, fesad ve kibir ile cehennemin yollarını döşediğimiz taşa dönüşüyor. Yaşadığımız en büyük sıkıntı kibrin batağında şükrü eda edememek ne ki farkında değiliz. Yumurtayı hangi ucundan kıralım ya da yumurtaları bu paskalya da hangi renge boyayalım münakaşaları içindeyiz. (Meselelerimize uzaklığımız paskalyayı kendi bayramımız sanmak yanılgısı ile eşleşebilecek düzeyde olduğu için bu metaforu kullanıyorum.)
Kalbimizde ve aklımızda açılan derin boşluğu aşmak için tanıklığımızı sorumluluğa,sorumluluğumuzu vazife bilinci ile yerine getirmek zorundayız.
Merhume Ayşe Şasa yalnızlığı içinde sorumluluklarını yerine getirmeye çalışırdı. Maddi yetersizlik içinde olduğunu duyduğu dostlarına (ki bazıları ile hiç karşılaşmamıştı bile) gayret bizden tevfik Allah'tan inanışı ile çam sakızı çoban armağanı bir şeyler ulaştırmaya çalışırdı.
Diyanet İşleri Başkanlığı birkaç gün sonra idrak edeceğimiz Ramazan-ı Şerif'i 'yalnızlık' teması eşliğinde karşılamaya hazırlanıyor.
İslam coğrafyası her geçen gün biraz daha kana bulanıyor. Haberler üzerinden her tanıklık, elimizi kolumuzu bağlayarak bizi karamsarlığa sevk ediyor. İki uçta geziniyoruz. Kimimiz haberlerden habersiz kalmayı tercih ediyor, kimimiz tanık olduğu her haber ile toparlanamayacak kadar dramatik bir şekilde yıkılıyor.
İkisi de değil. Yalnızlığımız bizi Allah' a yaklaştırmalı o yakınlaşmanın muhabbetiyle kardeşlerimiz için seferber olmalıyız.
Şöyle bir silkelenelim ve bu Ramazan-ı Şerif'te gariplerin yanından saf tutalım.
Somalı çocukların hem Ramazan-ı Şerif'ini hem de yaz tatilini huzura kavuşturmak için seferber olalım.
Türkmen kardeşlerimiz için, Suriyeli kardeşlerimiz için duamıza dua ekleyerek gelen mültecilerin ve çocuklarının hayatını kolaylaştırmak için fikrimizi yoralım.

Evveli de var. Lakin ben 1988 yılından bu yana ülkemize gelen mültecilerin hem hüznüne hem gayretine tanığım. 1989 yılında Bulgaristanlı Türkler, 1988-1991 yılında Iraklı Kürtler, 1992'de Bosnalılar misafirimizdi.
İslam coğrafyası gittikçe artan bir şiddet ile kana bulanırken önümüzdeki günlerde topraklarımıza sığınan mültecilerin sayısı tahminleri aşan boyutlara varabilir.
Bu Ramazan düsturumuz daha az tüketmek, daha çok ikram etmek olsun inşallah.

11 Haziran 2014 Çarşamba

Fecr Suresi (15-30)


فَاَمَّا الْاِنْسَانُ اِذَا مَا ابْتَلٰيهُ رَبُّهُ فَاَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبّ۪ٓي اَكْرَمَنِۜ ﴿١٥﴾ وَاَمَّٓا اِذَا مَا ابْتَلٰيهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبّ۪ٓي اَهَانَنِۚ ﴿١٦﴾ كَلَّا بَلْ لَا تُكْرِمُونَ الْيَت۪يمَۙ ﴿١٧﴾ وَلَا تَحَٓاضُّونَ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۙ ﴿١٨﴾ وَتَأْكُلُونَ التُّرَاثَ اَكْلاً لَماًّۙ ﴿١٩﴾ وَتُحِبُّونَ الْمَالَ حُباًّ جَماًّۜ ﴿٢٠﴾ كَلَّٓا اِذَا دُكَّتِ الْاَرْضُ دَكاًّ دَكاًّۙ ﴿٢١﴾وَجَٓاءَ رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفاًّ صَفاًّۚ ﴿٢٢﴾ وَج۪ٓيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْاِنْسَانُ وَاَنّٰى لَهُ الذِّكْرٰىۜ ﴿٢٣﴾ يَقُولُ يَا لَيْتَن۪ي قَدَّمْتُ لِحَيَات۪يۚ ﴿٢٤﴾ فَيَوْمَئِذٍ لَا يُعَذِّبُ عَذَابَهُٓ اَحَدٌۙ ﴿٢٥﴾ وَلَا يُوثِقُ وَثَاقَهُٓ اَحَدٌۜ ﴿٢٦﴾ يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُۗ ﴿٢٧﴾ اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ ﴿٢٨﴾فَادْخُل۪ي ف۪ي عِبَاد۪يۙ ﴿٢٩﴾ وَادْخُل۪ي جَنَّت۪ي ﴿٣٠

İNSANA GELİNCE, ne zaman Rabbin onu, cömertliğiyle ve hoşnut olacağı bir hayat bağışlamakla denese, “Rabbim, bana karşı [ne kadar] cömertmiş!” der;ama geçim vasıtalarını daraltarak onu denediği zaman ise, “Rabbim beni küçük düşürdü!” di(ye sızlanı)r. Ama hayır, hayır, [ey insanlar, bütün yaptıklarınızı ve yapmadıklarınızı bir düşünün:] siz yetime karşı cömert değilsiniz,muhtaçları doyurmaya birbirinizi teşvik etmiyorsunuz, [başkalarının] mirasını aç-gözlülükle yiyip bitiriyorsunuz,ve sınırsız bir sevgiyle malı-mülkü seviyorsunuz!

Peki, [Hesap Günü nasıl davranacaksınız,] yeryüzü ardarda sarsılıp paramparça olduğunda,ve Rabbin[in haşmeti] ortaya çıktığında ve melekler [gerçek hüviyetleriyle] saf saf olduklarında? İşte o Gün cehennem [gözönüne] getirilip konacak; o Gün insan [yaptığı ve yapmadığı her şeyi] hatırlayacak: ama bu hatırlamanın ne faydası olacak ona?O, “Âh, keşke [gelecek] hayatım için önceden bir hazırlık yapsaydım!” diyecek.Hiç kimse Allah'ın o Gün [günahkarlara verdiği] azap gibi azap veremez;ve hiç kimse O'nun gibi bağlarla bağlayamaz. [Ama dürüst ve erdemlilere,] “Ey iç huzuruna ermiş olan insanoğlu!” [diye seslenecek Allah,]“Rabbine O'ndan hoşnut kalmış ve [O'nu] hoşnut etmiş olarak dön:gir, öyleyse Benim [öteki sadık] kullarımla birlikte,gir cennetime!”


BUT AS FOR man, whenever his Sustainer tries him by His generosity and by letting him enjoy a life of ease, he says, "My Sustainer has been [justly] generous towards me"; whereas, whenever He tries him by straitening his means of livelihood, he says, "My Sustainer has disgraced me!"But nay, nay, [O men, consider all that you do and fail to do:] you are not generous towards the orphan and you do not urge one another to feed the needy,and you devour the inheritance (of others) with devouring greed, and you love wealth with boundless love! 


Nay, but [how will you fare on Judgment Day,] when the earth is crushed with crushing upon crushing, and [the majesty of] thy Sustainer stands revealed, as well as [the true nature of] the angels; rank upon rank? And on that Day hell will be brought [within sight]; on that Day man will remember [all that he did and failed to do]: but what will that remembrance avail him? He will say, "Oh, would that I had. provided beforehand for my life [to come]!" For none can make suffer as He will make suffer [the sinners] on that Day, and none can bind with bonds like His. [But unto the righteous God will say,] "O thou human being that hast attained to inner peace! Return thou unto thy Sustainer, well-pleased [and] pleasing [Him]: enter, then, together with My [other true] servants yea, enter thou My paradise!"

Fotograf: Emirsultan mezarligindan Yesil Cami

4 Haziran 2014 Çarşamba

Sebeb-i Telif / İsmet Özel



Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız 
yaprakla yağmurun aşkı meselâ 

kim olsa serpilen coşturuyor bizi 

imreniyoruz başkalarının mahvına. 
Yağmur mahvoluyor çarparak 
kendini parçalıyor mâşukunun açılan kıvrımında 
yaprak dirimle irkiliyor nazlı ve mağrur 
silkiniyor vuran her damlayla. 

Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız 
bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya 
aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı 
ilkönce damarlarımızda duyuyoruz çağıltısını 
uzak iklimlerin 
kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden 
bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda 
sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz: 
Bize ait olan ne kadar uzakta! 

Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız 
başkalarının düşünceleriyle değil. 
“Üstümde yıldızlı gök”demişti Königsberg’li 
“içerimde ahlâk yasası”. 
Yasa mı? Kimin için? Neyi berkitir yasa? 
İster gözünü oğuştur,istersen tetiği çek 
idam mangasındasın içinde yasa varsa. 
Girmem,girmedim mangalara 
Yer etmedi adalet duygusu 
içimde benim 
çünkü ben 
ömrümce adle boyun eğdim. 
Yıldızlı gökten bana soracak olursanız 
kösnüdüm ona karşı 
onu hep altımda istedim. 

Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız 
ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla 
düşmanı gösteriyorlar,ona saldırıyoruz 
siz gidin artık 
düşman dağıldı dedikleri bir anda 
anlaşılıyor 
baştan beri bütün yenik düşenlerle 
aynı kışlaktaymışız 
incecik yas dumanı herkese ulaşıyor 
sevinç günlerine hürya doluştuğumuzda 
tek başınayız. 

Diyorum hepimizin bir gizli adı olsa gerek 
belki çocuk ve ihtiyar,belki kadın ve erkek 
hepimiz,herbirimiz gizli bir isimle adaşız 
yoksa şimdiye kadar hesapların tutması lâzımdı 
hayatımıza kendi adımızla başlardık 
bilmediğimiz bu isim,hesaptaki bu açık 
belki dilimi çözer,aşkımı başlatırım 
aşk yazılmamış olsa bile adımın üzerine 
adımı aşkın üstüne kendim yazarım.


İsmet Özel

Fotograf: Karacakaya'dan Iznik Golu

15 Mayıs 2014 Perşembe

İnsan ucuz, hayat pahalı! / Gökhan Özcan



GÖKHAN ÖZCAN

Kullandığımız konfor araçlarının bir bedeli var ve dünyanın hiç bilmediğimiz bir yerinde birileri bu bedeli ödüyor. Herkes aynı anda zengin olamayacağına ve zengin olanlar zenginliklerinden vazgeçmeyeceğine göre, yoksulluk yükü birilerinin sırtına yüklenmek zorunda.

Üretmenin zorlukları ile tüketmenin kolaylıkları arasında kapanması zor bir uçurum var ve bu giderek derinleşiyor. Yeni yüzyılın getirdiği bütün acıların temelinde bu hesapsızlığı göreceğiz. Evine götüreceği ekmeği için ömürlerini tüketen kalabalıklar, ancak hovardaca bir tüketim kültürüyle çarklarını döndürebilen yeni ekonomik döngülerin harcına dökülecekler.

Sanayileşme çağı, insana hayatın geleneksel ihtiyaçlarından daha fazlasını istemeyi öğreterek kirli paslı bir çağın yolunu açtı. Geleneksel toplumlar, daha az şeye sahip oldukları için kendilerini bizim hissettiğimizden daha kötü hissetmiyorlardı; çünkü, huzur ve mutluluğun daha küçük maliyetlerle inşa edildiği bir hayatın havasını soluyorlardı. Küçük şeylerle huzurlu ve mutlu olabilen insanlar, sonu gelmez yeniliklerle dolu bu yeni fırsatlar çağında, sahip oldukları ve olmaya çalıştıkları daha büyük şeylerle aynı huzur ve mutluluğu neredeyse hiç yaşayamadılar.

Tüketim çağının başında, insanı yeni ve zengin imkanlarla donatacak, hayatı kolaylaştıracak, hayalleri gerçek kılacak yeni bir dünya kurulacağına inandırdılar herkesi. Oysa bunun bir illüzyon olduğu çok açıktı: Herkesi mutlu edecek bir düzen, mümkün olan en adil paylaşım imkanlarını tesis etmekle mümkündü ve böyle bir şey, ekonomik olarak asla yeterince kazançlı olamazdı.

Sanayileşme sanayiciyi, yatırım sermayeyi, sermaye büyük zenginleri zorunlu kılıyordu. Bu devasa makinenin işlemesi için bir şey daha gerekiyordu: Çarkları döndürmek üzere fedakarca çalışmaya gönüllü olacak ekmeğinin peşinde kalabalıklar... Her şeyin yolunda gitmesi için zenginin zenginliğinde, yoksulun yoksulluğunda istikrar kılması gerekiyordu. Peki ama, çalışan kalabalıkları bulunduğundan daha iyi bir yere götürmeyen, götürmeyeceği belli olan bu yolu yürümeye mahkum eden şey ne olabilirdi? Onu geleneksel hayatından, toprağından, kanaat üzere işleyen mütevazı düzeninden koparan neyse o! İhtiyaç diye yutturulan bir sürü beklenti, talep ve arzu...

Daha büyük ekran bir televizyon, daha akıllı bir telefon, daha beton bir ev, daha çekişli bir otomobil, daha havalı mobilyalar, elde ettikçe cazibesini yitiren bir sürü başka şey... Yanında daha az hayat, daha yoğun bir mesai, daha tehlikeli bir çevre, daha kirli bir hava, daha bereketsiz bir kazanç, daha huzursuz bir hayat!

Sabun köpüklerinin peşinde koşuyoruz hepimiz. Kimimiz madenlerde, kimimiz fabrikalarda, kimimiz fasit dairelerde. Hepimiz aynı karanlık dehlizlerde kaybolup gidiyoruz. Kimimizin hayatı çok daha zor, kimimizinki biraz daha kolay... Ama hepimiz öyle ya da böyle harcanıyoruz bu döngüde, sırf çarklar dönsün diye... Garip ki herkes eline alınca buharlaşan bir hayatı kazanmak için gönüllüyüz bu kayboluşa bir şekilde.

İnsana yazık, çok yazık elbet, ekmek kimilerine bu kadar ucuz, kimine bu kadar pahalı olmamalı. İçimiz yanıyor ve yanacak. Ama bu pek bir şey değiştirmiyor; seviyesi her geçen gün düşen klavye popülizminden paçalarımızı kurtarıp hayatımıza yeniden bakmalıyız. Bu düzeni kuran güçlülerin, en büyük müşterisi ne yazık ki biziz. Daima daha fazlasını isteyerek döndürüyoruz çarklarını. Bu kana bulanmış kömür, muhtemel ki daha fazla enerji için... Daha fazla enerji muhtemel ki her geçen gün artan enerji tüketimi için... Daha fazla enerji tüketimi ne için? Prize taktığımız bir dolu şey için... Onlar ne için? Gerçekten ne için?
...
Soma'da hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, kalanlarına sabır diliyorum.

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/GokhanOzcan/insan-ucuz-hayat-pahali/52944

1 Mayıs 2014 Perşembe

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'den Regaib Kandili Mesajı…

Regaib Kandili Mesajı…

“Regaib gecesi bizlere rağbetlerimizin yalnızca Rabbimize yönelik olması gerektiğini hatırlatır...”

Aslında müminler için tüm zamanlar, günler, geceler, haftalar, aylar ve seneler, Allah’a kulluk şuuruyla ve Rabbimizin rızasına ermek amacıyla yaşanır. Ancak her yıl gelen Regaib gecesi, üç aylar olarak bilinen ve manevi coşkunun daha yoğun yaşandığı müstesna zaman dilimlerinin başladığını haber verir. Kur’an ve oruç ayı Ramazan-ı şerifin müjdesini getirir. Günahlardan arınmak için sunulan imkân ve fırsatları; Rabbimizin sonsuz rahmet ve mağfiretini bizlere hatırlatır. Her yıl gelen Regaib gecesi, geleceğe ve istikbale yönelik arzu ve isteklerimizi, emel ve tutkularımızı gözden geçirme imkânı verir, rağbetlerimizin yalnızca Rabbimize yönelik olması gerektiğini hatırlatır.

“Son günlerde işlenen çocuk ve kadın cinayetleri İslâm’ın da ötesinde insanlığın vicdanını kaybettiğinin bir emaresidir…”
Üzülerek ifade edelim ki üç ayların başlangıcını ve Regaib Kandilini idrak ettiğimiz şu günlerde bir tarafta Suriye, Mynmar, Irak ve Orta Afrika’da akan kanlar, diğer tarafta adalete ve hukuka uygunluğu her zaman tartışılacak olan Mısır’da alınan idam kararları mümin yürekleri incitmiş, İslâm dünyasının manevi mevsime yine acı ve ıstırapla girmesine neden olmuştur. Diğer taraftan son günlerde işlenen çocuk ve kadın cinayetleri ise, İslâm’ın da ötesinde insanlığın vicdanını kaybettiğinin bir emaresidir. Hiç şüphesiz bu yaşananlar bütün dünyada insanlığın, İslâm’ın barış ve rahmet mesajlarına ne kadar da çok muhtaç olduğunu göstermektedir. Bunun için öncelikle mümin gönüllerin merhamet eğitiminden geçmesi, sevgi, şefkat, hilm ve kardeşlikle buluşması, kalb-i selim sahibi olması gerekmektedir. Mümin gönüllere rahmet ve merhamet yerleşmeden, İslâm dünyasının birçok bölgesinde var olan açlık ve sefalet; şiddet, çatışma ve gerginlik ortamları ortadan kaldırılamaz.

“Bir türlü iç sorunlarımızı halledip de insanlığı kuşatan sorunlara yönelemiyoruz. İslâm’ın barış ve esenlik mesajlarını asrın idrakine sunamıyoruz…”

Ne yazık ki müminler topluluğu olarak bizler, bugün, bilgiye, imana, Kur’an’a, üsve-i hasene bir peygambere, köklü bir medeniyete, engin tecrübeye, zengin birikime sahip olmamıza rağmen bir türlü sulh ve sükûnu, birlik ve beraberliği, muhabbet ve meveddeti, kardeşlik ve dayanışmayı gerçekleştiremiyoruz. Müslümanlar olarak her birimiz arzu ve isteklerimizi, emel ve tutkularımızı, rağbetlerimizi daima iyiye, doğruya, güzele, faydalı olana, hakka ve hakikate; regaibimizi Rabbimize yöneltmemiz gerekirken bir de bakıyoruz ki dil, ırk, mezhep, meşrep ve grup ayrılığına düşmüş, kamplara bölünmüş, ihtilaf, tefrika ve fitne bataklığına saplanmışız. İslâm’ın barış ve esenlik mesajlarını tüm insanlığa takdim ederek yeryüzünde hakkı, hakikati, hukuku, adaleti, ahlakı, fazilet ve erdemi gerçekleştireceğimiz yerde, enerjimizi sürekli boşa harcıyoruz. Bir türlü kin, nefret ve intikam duygularından nefislerimizi arındırarak İslâm diyarlarını barış ve esenlik diyarlarına dönüştüremiyoruz. Bir türlü iç sorunlarımızı halledip de insanlığı kuşatan sorunlara yönelemiyoruz. İslâm’ın barış ve esenlik mesajlarını asrın idrakine sunamıyoruz.

“Hiçbir çıkar, menfaat ve maslahat, müminlerin kardeşlik hukukunu ihlal etmesine neden olmaz…”

Gelin, üç aylar ve Regaib Kandilini fırsat bilerek İslâm dünyasını, İslâm’ın dünyası yapmak için çaba gösterelim. İslâm coğrafyasını çocuklarımıza ve gelecek nesillere yeniden umut veren bir coğrafyaya dönüştürelim. Bunun için Müslümanlar olarak fert fert ve topluca bir muhasebe içine girelim. Bütün yapıp ettiklerimizi bir kez daha gözden geçirelim. Kalb-i selim dışında hiçbir şeyin fayda vermediği o gün gelmeden önce nefislerimizi hesaba çekelim. Bilelim ki Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların selamette olduğu kimsedir. Mümin, elinden ve dilinden diğer müminlerin güven duyduğu, emin olduğu kimsedir. Müslüman Müslümana zulmetmez. Müslüman, Müslüman kardeşinin hakkına ve hukukuna el uzatmaz. Müminler kardeştirler. Hiçbir çıkar, menfaat ve maslahat, müminlerin kardeşlik hukukunu ihlal etmesine neden olmaz. Hiçbir mümin, bir başka müminin hak ihlali üzerine varlık tesis edemez. Yine bilelim ki bugün Müslümanların yapması gereken, kardeşliğin edebiyatını yapmak yerine kardeşlik ahlakını ve hukukunu var etmek, yaşamak ve yaşatmaktır.

“Mümin, fıtrî olarak öz çocuğuna duyduğu sevgi ve şefkati bir ahlak olarak hayatına yansıtan, diğer bütün çocukları, garipleri, kimsesizleri kendi çocuğu gibi görebilen kimsedir…”
Herkesin büyük kalabalıklar içerisinde yalnızlığı yaşadığı bu dünyada adımlarımızı, sevgiye, muhabbete, dostluğa ve kardeşliğe doğru atalım. “Hiç kimse kimsesiz kalmasın” diyelim. Yalnızlıktan sıyrılarak başta ailelerimiz olmak üzere, mahallelerimizde, semtlerimizde, beldelerimizde ve ülkemizin her köşesinde sevginin ve muhabbetin coşkusuyla birliğimizi ve dirliğimizi pekiştirelim. Böylelikle bu coşku, heyecan ve imanın atmosferinde hiçbir fert yoksulluğu ve kimsesizliği hissetmesin. Unutmayalım ki yoksulluk varlığın kaybolması ve yok olması demek değildir. Yoksulluk içimizdeki merhametin yok olması, karşımızdakini merhametin zenginliğinden yoksun bırakmaktır. Yetim, öksüz ve kimsesiz kalmak maddi olarak sadece anneden ve babadan mahrum kalmak değildir. Yetim, öksüz ve kimsesiz kalmak, sevgi, şefkat ve merhametten uzak kalmak demektir. Mümin, fıtrî olarak öz çocuğuna duyduğu sevgi ve şefkati bir ahlak olarak hayatına yansıtan, diğer bütün çocukları, garipleri, kimsesizleri kendi çocuğu gibi görebilen kimsedir. Kısacası Kur’an’ın ve Hz. Peygamberin mesajlarıyla gönüllerimizi mümin duyarlılığıyla imar edelim ki, ihsana, hüsne ve güzel olana varalım. Her türlü riyadan, gösterişten, yalandan, iftiradan, gıybetten, kinden, öfkeden, nefretten, kibirden, ihanetten, vefasızlıktan, ikiyüzlülükten, bencillikten, güç tutkusundan ve tahakkümden nefislerimizi arındıralım ki, fazilet ve kemale erelim.

Bu duygu ve düşüncelerle aziz milletimizin, yurt dışındaki millet varlığımızın ve âlem-i İslâm’ın mübarek üç aylarını ve Regaib Kandillerini tebrik ediyor; üç ayların gelişiyle birlikte gönüllerimizi itminana kavuşturan rahmet, mağfiret ve bereket ikliminin, ülkemizden başlayarak dalga dalga tüm insanlığı kuşatmasını, onların hidayet, barış ve huzuruna vesile olmasını, bu mübarek gün, gece ve aylarda yapacağımız ibadet, dua ve yakarışların kabul olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez


25 Nisan 2014 Cuma

Sri Lanka ~ Serendib ~ Ceylon ~ Ceilão / Zehra


Elhamdulillah Sri Lanka`ya 11 kişilik İHH ekibimizle sağ sağlim vardık. Tam bir hafta sonra da orada daha yeni tanıştığımız kardeşlerimize büyük bir hasretle Tükiye`ye geri döndük.


Nereden başlasam diye hiç düşünmeden, nereden başlayacağımı gayet iyi bilerek başlıyorum söze. Sri Lanka güzel insanların ülkesi ya da Rabbim bizi hep güler yüzlü, misafir perver insanlarla karşılaştırdı, bilemiyorum. Orada bulunduğumuz tarihlerin ülke için en sıcak zamanlar olduğunu öğrendiğimizde gördük ki havanın sıcaklığı kadar insanlarda sıcaktı.

Sri Lanka'da her gün başka bir yerleşim yerine, toplamda 6 bölgeye gittik, her gün yüzlerce toplamda İHH'nın sponsorluğunu üstlendiği 1000 yetimin, kardeşleriyle birlikte sayıları 1500 bulan meleğin selamını aldık, her gece başka bir otelde kaldık. Kimi geceler mihmandarımız Serendib Foundation For Relief and Development`dan Muhammad Rafiq`in derin tarih bilgilerinden, Sri Lanka`nın şuan ki sosyal ekonomik durumundan, yetimlerden, hayata geçirilebilecek projelerden, Sri Lanka-Türkiye ilişkilerinden bahsettiği sohbetleri dinleyip notlar aldık. Kimi geceler çaylarımızı demleyip hasbihal ettik. Kimi gecelerde de Hint okyanusunda yürüyüşe çıkıp, ayı seyredip tefekkür ettik.

Bizim için verimli geçen bir hafta oldu çok şükür. Ev sahiplerimizin de bizden razı olmaları bizi daha da memnun etti.

Her gün yetimler ve onların anneleri tarafından tarifi mümkün olmayan karşılama törenleri, ardından sunmuş oldukları program, Kuran-ı Kerim okumaları (Arapça, İngilizce ve Sinhala olarak), doğayı korumayla ilgili şiirler, şarkılar, ilahiler, skeçler, geleneksel danslar, ardından hediyelerin dağıtımı, fidan dikimi, halat çekme oyunu, çuval-el arabası sürme-koşu-kaplara su doldurma-resim yarışmaları ve daha nicesi, aklıma gelmeyenler. Hepside birbirinden güzeldi. En güzeli onların gülen yüzleriydi. Okullarda karşılaştığımız Belediye başkanlarının, müdürlerin, doktorların, öğretmenlerin mütevaziliği kendi vatanımızda görmediğimiz türdendi. 

Hayatım boyunca, bir hafta içinde, hiç bu kadar güzel insanlarla selamlaştığımı, tokalaştığımı, sarıldığımı hatırlamıyorum. Koşarak yanınıza gelen çocukların, karşınıza dikilip selam vermesi. Allah`ın selamı bu kadar mı yakışır o güzel meleklerin diline, yakışıyormuş! Unuttuğumuz selamın, yaşamımızda ne kadar anlamlı ve mühim bir şey olduğunu tekrar tekrar hatırlattılar bize elhamdülillah.

Ev açılışlarında çocuklar kadar annelerininde hüzünle karışık mutluluklarını ve büyük dirayetlerini gördük. Hep dua ediyorlar ve dua istiyorlardı

Bu yıl çocukları bilinçlendirmek için seçilen konu "Doğa Sevgisi" idi. Yetimlerle birlikte onlarca ağaç dikip, çevre mahallelerdeki komşulara, gezici araçtan yapılan anonsla (isterlerse fidanlarımızdan kapılarının önüne çıktıklarından verebileceğimizi) fidan almak isteyenlere kucağımızda taşıdığımız fidanları verdik.   

Yetim programlarının yapıldığı okullarda ki öğrenciler büyük bir heyecanla bizde yardıma muhtaç insanlar ve yetimler için neler yapabiliriz diye sorup, telefon numaralarımızı ve e-mail adreslerimizi istediler. Ertesi gün nerede ve nasıl olduğumuzu soran, özlem dolu e-mailler aldık

Sri Lanka'da kardeş olmayı bize yaşattığı için Rabbime sonsuz şükürler olsun.     
          

Serendib Foundation for Relief and Development: 2007 de kurulmuş olan bu vakıf İHH'nın Sri Lanka`da ki partner kuruluşu. 10 personelle ve gönüllülerle aktif, düzenli bir şekilde çalışıyorlar. Kaynak için iletişimde oldukları ülkeler: Türkiye, Amerika, Kanada, Avusturalya, İngiltere, Almanya, Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, Katar. Yapılan yardımlar: Sağlık ocakları, ambulans, kalıcı konutlar, evler, camiler, annelere destek için dikiş makinası temini, anaokulu öğretmenliği eğitimi, büyük sağlık problemleri olanlara ekstra destek, yetim sponsorlukları. İHH şu an için 1000 yetimin sponsorluğunu gönüllüleri vesilesiyle üstlenmiş durumda. Daha sayıları 6000'i bulan yetimlerinin olduğu, 2700 yetimin de kayıp olduğu biliniyor. Aşağıda derneğin ofislerinden birinin fotoğraflarını görebilirsiniz.




GERÇEKLEŞEN VE GERÇEKLEŞMEYİ BEKLEYEN PROJELER


1- Şu an için en büyük proje 15 dönümlük Cemaat-i İslamiye`nin satın aldığı vakfi bir araziye okul, yetimhane, 400 kisilik cami, kütüphane, sağlık ocağı inşası. Eğer ödenek bulunursa 6 ay içinde tamamlanabileceğini söylüyorlar. Bölgede yaşayan fakir Müslümanların sayıca yoğunluğu, yapılacak olan bu hizmet binalarını daha da ihtiyaç kılıyor. Projenin taslağı en kısa sürede İHH'ya sunulacak inşallah. 


2- Onun yanı sıra annelere dikiş makinası, çocuklarıyla yaşayabileceği düzgün bir ev, 6 aylık periyotlarla ambulansla köy köy gezerek yetim sağlık taramaları yapılıyor. Fakat daha fazla ambulansa ihtiyaçları var. 

Bir dikiş makinasının maliyeti 270 £. 
Bir evin maliyeti 5.250 £ (44 m2 araziye ev eşyası ile birlikte ki maliyeti) 


Bizlerde Sri Lanka'da kaldığımız sürece 10 anneye dikiş makinası hediye edilmesinde ve 12 ev açılışında bulunduk elhamdulillah. 




           

Yukarıda fotoğraflarda gördüğünüz ev bir anne ve üç çocuğuna ait. Çocuklar, babalarını bir iş kazası sonucu kaybetmişler. Yetimlerden birinin sponsor ailesi var. Annede günlük ücreti 1 dolar olan, 3 km mesafedeki bir eve temizliğe gidiyor, çocuklarını kız kardeşine emanet ederek. Mutlular elhamdulillah! Ben birde evin durumundan bahsetmek istiyorum. Üç oda bir mutfaktan oluşan bu evin, dışarıda bir tuvaleti banyosu, tulumbası ve su deposu, sebze yetiştirebilmek için küçük bir serası ve mutfak lavabosunun giderinden gelen sularla yeşerecek olan üç de ağacı var. Tamamen doğa dostu, israftan uzak bir ev. 

3- Dikiş makinası dağıtılan ya da el becerileri olan annelerin ürünlerini pazara sunmak için daha sistemli bir yapı gerekiyor. Yurt içinde dükkan yurt dışında reklam ve pazarlama gibi. Böylelikle satışlar sonucu refah seviyeleri yükselip daha iyi bir şekilde yaşayabilecekler.

4- Mutur bölgesine ziyaretimizde bölgenin büyük bir mahrumiyet içinde olduğunu gördük. Savaştan ve tusunamiden ciddi şekilde yara almış bu bölgede ev acil ihtiyaçlardan. Bölgede balıkçılık yapılıyor. Balıkçılara sağlanacak tekne, daha gelişmiş balık tutma ekipmanları bölgedeki halkı daha da güçlendirebilir.



5- İHH'nın Sri Lanka'da gerçekleştirdiği hali hazırdaki projeleri; Puttelam'da Şehit Faruk Aktaş adına bir sağlık merkezi, Kocaeli İHH'dan gelen yardımlarla 2 engelli merkezi ve 3 sağlık ocağı, Sadaka Taşı'nın yaptırmış olduğu Hatice-i Kübra Yetimhanesi, yapım aşamasında bir cami ve kısa sürede tamamlanacak ev inşaatları. Umarım bu projeler artarak devam eder.

Seyahat sırasında ülke hakkında aldığım notlar:
  • İlk önce Bangladeş'ten gelen insanlarla bu topraklar fark ediliyor. Ardından Hindistanlılar, Portekizler, Hollandalılar, İngilizler, Araplar ve Türkler keşfediyor adayı. Ülkenin doğu eyaletlerinde ağırlıklı olarak Müslümanlar yaşıyor. Muhammad Rafiq abi Müslümanların 1000 yıldan fazla bu topraklarda olduğunu, Tarık Bin Ziyad'ın ülkeyi fethiyle, İran'dan ve Yemenden de geldiklerini söylüyor. Müslümanların bu topraklarla ilk tanışıklığı ticaretle başlıyor. Özellikle Araplar değerli taşları satın almak için uğruyorlar bu ülkeye. Ardından da Müslüman olan Budistlerle evlenmeye başlıyorlar. İlk camilileri Beruwala'yı Hindistan'dan gelen Müslümanlar tarafından inşa ediliyor. Sri Lanka'da 2000/ 2500 civarı cami bulunuyor. Cami imamlarını mahalledeki Müslüman komite belirliyor ve kendi aralarında para toplayarak imamlara aylık 150 dolar maaş temin ediyorlar. Mezarlıklar camilerin yanında bulunuyor. Ülke de Müslümanların ticaret ve evilik hukukları var. Sri lanka'da bulunan her dinin ayrı okulu var. Müslümanların okulları kız erkek ayrı. Kıyafetleri beyaz renkli. Ramazan ayında bir ay tatil yapıyorlar. Ülke de eğitim, sağlık ücretsiz. 5 yaşında okula başlamak zorundalar. Eğer baba çocuğu 5 yaşına geldiğinde okula göndermiyorsa tutuklanıyor. 3 yaşında anaokuluna gidebiliyorlar. Ülkede 18 üniversite mevcut. Müslüman okullarında ki ders programlarını ulemalar belirliyor. 
  • Muhammad Rafiq abi bir seferinde konuşmaya şöyle başlamıştı: "Şu Türklerle Sri Lankalıların vakti zamanında çok enteresan ilişkileri olmuş. Müslüman avukatlar Mahkemelere fes takarak çıkmak istemişler. Fes saygınlığı temsil ediyormuş. Ama o zamanki İngiliz hukukçular bunu kabul etmemişler. Bir grup Müslüman avukat İngiltere'de kraliçeyi ziyaret ederek suç duyurusunda bulunmuşlar. Ve kraliçenin olnayını alarak Sri Lanka'ya geri dönmüşler. Ve mahkemelerde fes takabilmişler."    
  • Askerlik ülkede zorunlu değil. Maaşlı bir meslek statüsünde. Devlet size telefon ediyor ve kabul ederseniz asker olabiliyorsunuz. En az lise mezunu olmak ve 18 yaşını doldurmak gerekiyor.
  • Sri Lanka'da ekonominin büyük bir kısmı Çin'in tekelinde. Limanlar, fabrikalar, hava alanı, elektrik santralleri, yolları kendileri yapıp kendileri işletiyorlar. Ülkenin turizmini canlandırılmaya çalışıyorlar. Çay, kumaş, değerli taşlar, meyve ve sebze ihracatı yapılıyor.
  • Şu an için mecliste 225 milletvekili bulunuyor. Bunların 26'sı Müslüman. İçişleri, ekonomi ve adalet Bakanlığının başında da Müslümanlar var. 6 yılda başkanlık, 5 yılda bakanlık seçimleri yapılıyor. Ülkedeki komünist parti okullara Müslümanların başörtülü girmesini destekliyor. Aynı zamanda bu partide Müslüman milletvekilleri de var.
  • Kolombo sokaklarında gezerken Abdülhamid isminde caddelere rastlıyorsunuz. Onlar için Osmanlı değerli.
  • Cemaati İslami ülke genelindeki Müslümanların tek çatı altında buluştuğu cemaatin ismi. 
  • Ülkede İsrail Konsolosluğu yok. Filistinlileri destekliyorlar. Ama İsrail teknolojik ve tarımsal gelişmelerden halkı bilinçlendiriyor. İç savaş sırasında silah yardımında da bulunmuş. Hala tohum vermekte ve ziraat konusunda yardımcı olmaktalar. 
  • Hapishanelerde siyasi suçtan ceza yiyen mahkum yok ama acı olan uyuşturucu satışı yüzünden ceza evinde yatan Müslümanların varlığı. Ve yolculuk sırasında karşımıza çıkan ceylanlar vesilesiyle öğreniyoruz ki ceylan avlamanın cezası da 1 yıl hapis.
  • Tusunamide 16000 Müslüman vefat etmiş. Geride birçok yetim kalmış. Savaş sırasında 700 çiftçi Müslüman aile göç etmek zorunda kalmış. 3 milyon Sri Lankalı mülteci var. Özellikle Orta Doğu tarafında yaşıyorlar.
  • Ülkede Hristiyanların yetimhaneleri çoğunlukta. Müslümanlar yetim çocuklarını buraya göndermek istemiyor. Lakin eğer polis sokakta kimsesi olmayan Müslüman yetim çocuk bulursa bu yetimhanelere gönderiyor. Muhammad Rafiq abinin verdiği bilgiye göre şu an için Müslümanların 4 yetimhanesi var. 3'ü erkek 1'i kız yetimhanesi.
  • Ormanlık alanlardan geçerken büyük kaya parçalarının üzerine "doğayı sev", "çevreyi koru", "tanrıya şükret" şeklinde sloganların yazılmış olduğunu gördük.
  • Tuk tuk adını verdikleri küçük taşıma araçlarını her yerde görmek mümkün. Trafiği felç ettiği düşünüldüğü için diğer araçlar tarafından pek sevilmiyorlar. Tuk tuk sahiplerinin hangi dine mensup olduğunu anlamanız çok kolay. Ya ön camın önünde minyatür Buda ya Hz.Meryem ve Hz. İsa heykeli ya da arka camda Lailahe İllallah yazısını görebiliyorsunuz. Daha bir mistik hava katmak isteyenler direksiyonun orta kısmına tütsü bile yakabiliyor. Küçücük görünen bu araçların içinde 3 anne ve 5 çocuğunun binmiş olduğunu da gördüm. 
  • Budistlerin, sayıları 30.000'i bulan tanrıları var. Her yerde büyük küçük yüzlerce buda heykeli görmek mümkün. Camekanlar içerisinde ve özellikle köşe başlarında. Hz.Meryem ve Hz.İsa heykellerini de camekanlar içinde rastlayabiliyorsunuz ama daha az sayıda.
  • Yol boyunca birçok kütüphane görmek taktire şayandı. Umarım içleride kitap yönünden zengindir.
  • Sık sık kıra-ket oynayan çocuklar görmek bizi milli sporlarının kıra-ket olduğu kanısına vardırdı.
  • Yolda Küçük Adem tepesini gördük. Adem Tepesinin yakınlarında 2 km derinliğinde bir uçurumun olduğunu ve buranın adının "Dünyanın Sonu" olduğunu öğrendik.
  • İngilizler'in izlerini ülkenin her yerinde görmek mümkün. S. Thomas' College'leri, kraliçenin büstleri, kiliseler, kendi mimarileriyle kurdukları küçük İngiltere kasabası, 1841 de kurulan hala çalışan Mackwoods Çay Fabrikası bunlardan bağzıları


Hindu bir şoför, Budist bir muavin ve Müslüman on dört yolcunun Sri Lanka topraklarında yapmış olduğu seyahatlerinden geriye kalan; Yetimlerin gülüşü, annelerin sımsıkı sarılışı, büyük dostluklar, Muhammad Rafiq ve ekibinin misafir perverliği, İHH Yetim Birimi Başkanı Murat Yılmaz'ın koruyucu, anlayışlı ve sabırlı grup liderliği, ekipte bulunan arkadaşların hoş muhabbetleri, sıcak hava, birbirinden güzel ve renkli çiçekler ve sonsuz bir yeşilliğin içinden gelen eşsiz kuş sesleri. 



Rabbim bizleri de onlar gibi hayırlı, faydalı, anlayışlı, imanlı, güler yüzlü, merhametli, misafir perver, ağır başlı, karşısındakinin alnı terlerken elindeki mendil ile terlerini silen, temiz ve samimi kullarından eylesin inşallah. Amin..

Selametle ve seyahatle..    

 

Zehra 



"Yaşamda öyle "ân"lar vardır ki, o "ân"larda kişi kendini, ne te'vil edebilir ne de tefsîr; yalnızca teslîm eder ki teslîmiyet, samîmiyettir."