23 Haziran 2014 Pazartesi

Gelmekte olan yalnızlığın ayak sesleri... / Fatma Barbarosoğlu

FATMA BARBAROSOĞLU

I-Kıymetli yalnızlıklar vardır. Bitmeyişleri ile kıymetlidirler. Bir dervişin yalnızlığında biriktirdiği celal ve cemal sevgisi gibi.
Bitmeyişleri ile dayanılmaz olan yalnızlıklar vardır bir de... Manevi ve maddi yalnızlığın, çaresizliğin iç içe geçtiği yalnızlıklar. Göçmenlerin yalnızlığı. Parası olan göçmenler için hayat nispeten kolaydır: 'Parasızlık vatanı gurbet, para gurbeti vatan eder' diye öğretmişti Efedimiz Hz.Ali.

Geçtiğimiz Cuma günü Dünya Mülteciler Günü olarak 'kutlandı'.
Kutlamak?
Dünyanın mültecileri için dikkat çekildi diyeceğimiz bir gün oldu mu 20 Haziran 2014? Keşke olsaydı. Olmadı. 365 gün mülteciler için kafasını yoranlar, kalbini yoranlar hiç olmazsa sadece bir gün diğer insanların da dikkatini çekmeye, gittikçe büyüyen bu acıya karşı insanlığı duyarlı olmaya davet etti.
Dünya Mülteciler Günü'nde posta kutuma düşen iki mektup umudu ve umutsuzluğu aynı anda mayaladı içime.
Birinci mektup sevgili (artık merhume demeye kendimi alıştırmam gerekiyor) Ayşe Şasa'nın cenaze törenine dairdi. Sosyal medyanın 'özne'leri, Ayşe Şasa'nın ölüm haberini paylaşmalara, kendi varlığını merhumenin varlığına katmaya doyamamıştı. Hakkında yazılanlara bakınca keşke demiştim, bu yazılanların üçte birinden haberdar olabilseydi.
Sosyal medya ve sanal ilişkisini unutmuştum bir anlığına demek ki. Hakikate değmeyen oyunsu duyarlılıkları fark etmem için, yalnızlığı içinde muhteşem başka bir dostumun satırları gerekiyormuş.
Yalnızlığı ile kıymetli, varlığı ile zengin olduğum dostumdan gelen şu mektup ile kalbim kabardı, kabardı, karışacak bir umman bulamadan taştı gitti. O dostum ki, geçtiği yerden iki kere geçmek isterim. Duasında olduğum sürece kendimi emniyette hissederim. Şöyle yazmış (Müsaade almadan yayınladığım için beni affedeceğini ümit ederek paylaşıyorum):
Az evvel bugünkü yazınızı okudum. Son satırlarda, tanıdığım en yalnız insandı, cümlesini okuyunca durdum. Gözlerim buğulandı, bir hüzün kalbimde dalgalandı. Ben de Ayşe Şasa'yı, sezdiğim yalnızlığı sebebiyle hiç görüşmeden bu denli sevmiş olmalıyım.
Bir insanı sezgiyle tanımak, yakın bulmak şaşırtıcı. Allah'ın sevdirdiği biriydi. Allah'ın sevdirdiği biri olduğu için cenazesine katıldım, çok kalabalık olur ama ben bir kenarda duamı ederim, dedim.
Ne ki, bu güne kadar gördüğüm en ıssız vedayla karşılaştım. Meğer beni bu cenazeye katılmaya çeken bu yalnızlık, bu gariplikmiş. Öyle bir yalnızlık hissettiriyordu ki oturup saatlerce ağlayabilirdim.Toplasanız kadın erkek elli kişi anca vardı. O manzaraya dair o kadar çok şey söylenebilir ki...
Garip yaşadı garip gitti. Çileli ömrü onu ehl-i beyt'e komşu eyler inşaallah.
Dua ile…. Görüşmek üzere.
m.

II-

Tanıklığımızı sorumluluğa çeviremediğimiz sürece, kavuştuğumuz her maddi imkan, şükrünü eda etmediğimiz için fitne, fesad ve kibir ile cehennemin yollarını döşediğimiz taşa dönüşüyor. Yaşadığımız en büyük sıkıntı kibrin batağında şükrü eda edememek ne ki farkında değiliz. Yumurtayı hangi ucundan kıralım ya da yumurtaları bu paskalya da hangi renge boyayalım münakaşaları içindeyiz. (Meselelerimize uzaklığımız paskalyayı kendi bayramımız sanmak yanılgısı ile eşleşebilecek düzeyde olduğu için bu metaforu kullanıyorum.)
Kalbimizde ve aklımızda açılan derin boşluğu aşmak için tanıklığımızı sorumluluğa,sorumluluğumuzu vazife bilinci ile yerine getirmek zorundayız.
Merhume Ayşe Şasa yalnızlığı içinde sorumluluklarını yerine getirmeye çalışırdı. Maddi yetersizlik içinde olduğunu duyduğu dostlarına (ki bazıları ile hiç karşılaşmamıştı bile) gayret bizden tevfik Allah'tan inanışı ile çam sakızı çoban armağanı bir şeyler ulaştırmaya çalışırdı.
Diyanet İşleri Başkanlığı birkaç gün sonra idrak edeceğimiz Ramazan-ı Şerif'i 'yalnızlık' teması eşliğinde karşılamaya hazırlanıyor.
İslam coğrafyası her geçen gün biraz daha kana bulanıyor. Haberler üzerinden her tanıklık, elimizi kolumuzu bağlayarak bizi karamsarlığa sevk ediyor. İki uçta geziniyoruz. Kimimiz haberlerden habersiz kalmayı tercih ediyor, kimimiz tanık olduğu her haber ile toparlanamayacak kadar dramatik bir şekilde yıkılıyor.
İkisi de değil. Yalnızlığımız bizi Allah' a yaklaştırmalı o yakınlaşmanın muhabbetiyle kardeşlerimiz için seferber olmalıyız.
Şöyle bir silkelenelim ve bu Ramazan-ı Şerif'te gariplerin yanından saf tutalım.
Somalı çocukların hem Ramazan-ı Şerif'ini hem de yaz tatilini huzura kavuşturmak için seferber olalım.
Türkmen kardeşlerimiz için, Suriyeli kardeşlerimiz için duamıza dua ekleyerek gelen mültecilerin ve çocuklarının hayatını kolaylaştırmak için fikrimizi yoralım.

Evveli de var. Lakin ben 1988 yılından bu yana ülkemize gelen mültecilerin hem hüznüne hem gayretine tanığım. 1989 yılında Bulgaristanlı Türkler, 1988-1991 yılında Iraklı Kürtler, 1992'de Bosnalılar misafirimizdi.
İslam coğrafyası gittikçe artan bir şiddet ile kana bulanırken önümüzdeki günlerde topraklarımıza sığınan mültecilerin sayısı tahminleri aşan boyutlara varabilir.
Bu Ramazan düsturumuz daha az tüketmek, daha çok ikram etmek olsun inşallah.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder