12 Şubat 2013 Salı

Allah`ın Boyası




صِبْغَةَ اللَّهِ ۖ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ صِبْغَةً ۖ وَنَحْنُ لَهُ عَابِدُونَ


"Allah'ın boyası... Allah(ın boyasın)dan daha güzel boyası olan kimdir? Biz (yalnızca) O'na kulluk edenleriz."(Bakara 138)


"Our life takes its] hue from God! And who could give a better hue [to life] than God, if we but truly worship Him?"(AL-BAQARAH 138)

Daha şahin bir Papa için! / İbrahim Karagül


İBRAHİM KARAGÜL

Onu Bizans İmparatoru Manual II Paleologos'un sözleriyle tanıdık. 'Hz. Muhammed'in gayri insani ve şeytanca olanın dışında yeni bir şey getirmediği' şeklindeki sözlerini, hem de neocon saldırganlığın Müslüman coğrafyayı çılgına çevirdiği günlerde hatırlattı.

Göreve gelir gelmez, bir taraftan Hristiyan Birliği kurulması çağrısı yaparken, diğer taraftan Müslüman dünya ile gerilimi tırmandıracak açıklamalara girişti. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine, sadece Müslüman olduğu için, şiddetle karşı çıkıyordu.

Medeniyetler çatışması projesine, medeniyet için çatışma tezlerine ya da bu tezlerin öncü isimlerine yakın durmasıyla bildik onu. Ona göre İslam bir tehditti, Müslümanlar tehditti, Hristiyan dünyası bu tehdidin üstesinden gelmeliydi.

Soğuk Savaş sonrası geliştirilen İslam/tehdit paranoyasını alabildiğine desteklerken görevi gereği de olsa diplomatik bir dil kullanma ihtiyacı hissetmedi. Tam da dönemin Papa'sıydı. Küresel konjonktür bir tehdide yoğunlaşmıştı o da buna göre hareket ediyordu.

O, Vatikan'da bir Neocon'du.

Papa 16. Benediktus'tan söz ediyorum. Alman Ratzinger'den..

Bir süredir istifa edeceğine yönelik iddialar ortalıkta dolaşıyordu. Dün, 28 Şubat itibariyle görevini bırakacağı açıklandı. Yaşlı ve hasta olması gerekçe gösterildi.

Altı üz yıl sonra bir Papa istifa ediyordu. Daha önce istifa edenlere bakıyoruz; bir kısmı sürgünde olduğu için, bir kısmı Katolik dünyası bölünmesin diye istifa etmiş. Ortaçağ Avrupası'nda yaşanan siyasi çalkantılar istifaların ana sebebi olmuş.

Ratzinger için böyle bir durum yok. Yaşlılık ve hastalık ikna edici bir gerekçe değil. Biliyorum bugünden itibaren sayısız spekülasyonlar üretilecek. Papa suikastlerinden Vatikan entrikalarına kadar, istifanın arkasında çok şey aranacak.

Ganalı Kardinal Turkson, Ratzinger'in yerine en güçlü aday olarak öne çıkarılıyor. Tarihte ilk siyah Papa olması beklenen Kardinal'in Doğu/İslam toplumlarına bakışı Ratzinger'den hiç de farklı değil. 'Avrupa'nın Müslüman olacağı' korkusuyla hareket eden Turkson, artan Müslüman nüfustan endişe duyuyor ve Fransa'nın 40 yıl içinde İslam Cumhuriyeti olacağı gibi uçuk görüşleri dile getiriyor.

Ratzinger'in yerine zenci bir şahinin Vatikan'a gelmesi nasıl olur? Çok dikkat çekeceği bir gerçek.

Vatikan'daki neocon'un bir de Türkiye ziyareti vardı. Şunları yazmıştık:

Papa 16. Benediktus, Türkiye ziyaretinden sonra gerçek anlamda Papa olmuş. Sorumluluklarını anlamış, olgunlaşmış. Dini lider olarak, siyasi lider olarak, kendini yeniden keşfetmiş! Daha önce Ratzinger'miş. Radikal, keskin düşüncelere sahipmiş. Ancak Katolik dünyanın dini lideri olduktan sonra bir Papa gibi düşünmeye, Papa gibi davranmaya başlamış. Diyalog, barış mesajlarını öğrenmiş. Bu değişimin meyveleri ise, Türkiye'de olgunlaşmış.

Sanki, sadece Papa değil Vatikan da kökten değişti. Hristiyan Birliği için yapılan ziyaret, bir anda, Müslüman-Hristiyan Birliği'ne dönüştü. Türkiye ziyaretinde böyle bir imaj çalışması yapıldı. Oysa gerçek ne kadar da farklıydı..

O, barış ve diyalog havarilerinden değil, medeniyetler çatışması projesinin, medeniyet için çatışma tezlerinin, İslam dünyasına karşı yürütülen yıkıcı küresel savaşın mimarlarından akıl alıyordu.

Bunlardan biri herkesin günahlarıyla tanıdığı Henry Kissinger'di! 83 yaşındaki Kissinger'a danışmanlık teklif etti ve bu teklif kabul edildi. Neden acaba?

Kissinger, siyaset, dış politika, İslam'la ilişkiler, Filistin-İsrail sorunu ve Irak konularında Papa'ya danışmanlık yaptı. Ratzinger'in meşhur Regensburg konuşmasındaki Müslüman dünyayı çıldırtan alıntıyı Kissinger'in uyarılarının etkisinde kalarak yaptığı söylenir. Bir önceki Papa da bir başka Soğuk Savaş dönemin mimarı olan Zbigniew Brzezinski'yi danışman olarak atamıştı. Çünkü ikisi de Polonyalıydı. Ratzinger Almanya, Bavyera'dan. Kissinger da Bavyera doğumlu. 2. Dünya savaşı öncesi Nazi soykırımından kurtulmak için kaçan Musevi bir ailenin çocuğu.

Bir diğer danışmanı Anglosakson faşizminin teoloğu, Medeniyetler çatışması tezinin öncü ismi, İngiliz istihbaratının akıl hocası Bernard Lewis oldu. Hani şu; 'İran'ın Miraç gecesi, yani 22 Ağustos'ta İsrail'i yok edecek çok dehşetli bir saldırı yapacağı, bunun da küresel kaosa yol açacağı' iddiasında bulunun büyük adam! Ona göre bu saldırıyla Kıyamet Savaşı, Armageddon başlayacaktı. Olmadı böyle bir şey!

Üçüncü akıl hocası ise, Paul Wolfowitz'di... Kissinger, Lewis ve Wolfowitz... Neoconlar Vatikan'ı işgal mi etti? Yoksa ortada gizli bir ittifak mı vardı?

İşte Ratzinger böyle bir Papa'ydı. Yerine geçecek esmer Papa nasıl solacak?

Daha mı şahin? Daha mı neocon?

İstifanın bu eğilimlerle alakası var mı? Ya da istifanın arkasından ne sürpriz çıkacak?

Merakla bekliyorum…

9 Şubat 2013 Cumartesi

Kediler 'köşkte' yaşayacak


Fatih Belediyesi tarafından hayata geçirilen projeyle, kediler 'evlerinde' yaşayacak...

Belediye, ilçenin 24 farklı noktasına yerleştirdikleri 'Kedi Evleri' ile sokak kedilerini koruma altına aldı. Özel ahşaptan yapılan evlere yerleştirilen kediler hem soğuk havalardan korunacak, hem de sağlıklı bir ortamda yaşama fırsatı bulacak. Fatih Camii önüne yerleştirilen kedi evlerini bizzat yerinde inceleyen Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, belediyenin kedilerin her türlü sağlık, yeme, içme ihtiyacını bu evlerde karşılanacağını söyledi.

Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, kedi evlerinin ilçede 24 ayrı bölgeye ihtiyaç doğrultusunda konulduğunu belirterek, 'Özellikle Fatih Camii bölgesinde çok kedi vardı. Hayvan severler kendi mahallelerinde, sağda solda buldukları kedileri buraya getiriyorlar. Genelde de yemek artıklarını buraya koyuyorlardı. Zaman içerisinde gelen kediler sahipsiz kalıyorlar. Soğukta, yağmurda, çamurda sıkıntı yaşıyorlar. Hem de yemeklerin rastgele dökülmesiyle bir çevre kirliliği oluşuyordu. Sadece Fatih Camii civarı değil, 24 bölge tayin ettik. Kedi evlerini oraya koyuyoruz. Bizde Fatih Belediyesi olarak zaten onların lojistik desteğini sağlayacağız. Mamalarını sağlayacağız. Zaman zaman ilaçlanacak, bu evlerin bakımı yapılacak. Kullanımı açısından örnek bir yer olduğunu düşünüyorum' dedi.

"Yemek kadar sevgiye de ihtiyaçları var"

'Fatih Camii civarında sahipsiz 300 tane kedi var' diyen Başkan Demir, hayvanların yemek, içmek kadar sevgiye de ihtiyacı olduğunu söyledi. Başkan Mustafa Demir, 'Her yerden getirip, bırakıyorlar. Artık bunun yerine mahallesinde, sokağında, parkında muhafaza edilsin istiyoruz. Şuanda 28 tane ev var, ama siparişler devam ediyor. Onların hizmeti sadece lojistik desteklerini sağlamak değil, onların temel ihtiyacı yemekleri kadar sevgiye ihtiyaçları var. Bunun yolu da kedileri, köpekleri bir yere hapsedip, ömürleri boyunca orada hapis hayatı yaşatmaktansa, bunları kontrol altına alıp, aşılarını yapıp yaşam alanlarında korunmasında fayda var' dedi.

"15 senedir bunlara bakıyorum"

Fatihli hayvan sever Çetin Çimrilli, projeden duyduğu memnuniyeti dile getirerek, 'Bugüne kadar en iyi icraat bana göre bu oldu. O kadar mutlu oldum ki, anlatamam. 15 senedir gece gündüz bunlara bakmakla mükellefim. Evde 14 tane kedim var' şeklinde konuştu.

http://yenisafak.com.tr/aktuel-haber/kediler-koskte-yasayacak-09.02.2013-484128?ref=manset-13.1

5 Şubat 2013 Salı

Dünyayı Arşınlamak

Dünyayı çocuklarıyla arşınlıyorlar


"İki eski gazeteci Birsen ve Faruk Çelik çocuklarıyla dere tepe demeden dünyayı geziyorlar. Tur kullanmıyorlar. Arabayla seyahati seviyorlar. Altı aylık hamileyken arabayla Mısır'a gittiklerini söyleyen Birsen Çelik: "Eşim Faruk ile tanıştıktan sonra arabalar evim, yollar da yeni hayatlara açılan pencerem oldu. "

Hani çoğu yabancı filmlerde gördüğümüz, zaten sadece filmlerde olur dediğimiz aileler vardır; çoluk çocuk bir karavana atlayıp dünyayı gezen, ellerinde haritalarla yürüyerek şehirler tüketen, mümkün mertebe az masrafla yollar aşındıran, gezmenin bir külfet değil bir keyif olduğunun farkında vardıran aileler... Kimi izleyiciye derinden bir ah çektirir kimisine de vah vah dedirten cinsten ki gezginler bilir bu tablonun tadını, zaten gayrısına da böyle gezmek külfet gibi gelir. Gezmek gerçekten onun tadına varmış olanların anlayabildiği bir şey, tek başına da olsan, çocuklu bir aile de olsan bu değişmiyor. İşte Çelik ailesi de tam böyle yapıyor; iki çocuklarını peşlerine takıp ama trenle ama uçakla ama arabayla dünyayı geziyorlar. Birsen ve Faruk Çelik eskinin gazetecileri. Uzun yıllar muhabirlik yapmışlar. Gezmekten geri kalan zamanlarda Birsen Hanım Country Life dergisinin yayın yönetmenliğini yapıyor. Faruk Bey ise Kemerburgaz Hamidiye surlarının altında nezih bir kafe işletiyor. 11 yaşında Ahmet ve 2.5 yaşında Hilal adında iki çocukları var. Ahmet ve Hilal neredeyse doğuştan gezginler; Hilal daha annesinin karnında altı aylıkken arabayla Mısır'a gitmiş. Birsen Hanım "Bir haftalığına diye yola çıktık. 1 ay sonra geri dönebildik. Mısır'da arabamız bozuldu. Günlerce mahsur kaldık. Sıkıntı çektim ama tadımı kaçırmaya yetmedi." diyor. 1999 deprem senesi evlendiklerini söyleyen Birsen Hanım, "Bizimkisi uzun bir yol hikâyesi. Eşim Faruk ile tanışmamızla araba evim, yollar da yeni hayatlara açılan pencerem oldu."

BİR SAATTE BAVUL HAZIRLARIM

Yolcuğa çıkmak 'hadi haftaya Avrupa'ya akrabalara gidelim mantığıyla çok basit önermelerle gelişiyor' diyor Birsen Hanım ve ekliyor: "Dünyayı gezme, farklı kültürleri tanıma fırsatı yakaladığımız her koşulu iyi değerlendiriyoruz. Uzlaşma duygusuyla hareket ettiğimiz için sorun yaşamıyoruz. Öyle günler öncesinden de bavul hazırlamıyoruz. Arabayla Mısır'a gitmeye karar verdiğimizde bir saat içinde bavul hazırladım. Hem de kızım Ayşe'ye altı aylık hamileydim. Tam deli cesareti! En heyecanlı ve adrenalin dolu yolculuklarımı Ortadoğu'da yaşadım diyebilirim." Faruk Bey ise seyahat merakının kendisine daha çocukken bulaştığını söylüyor. İlkokulda iken İstanbul'u Eminönü'nden kalkan belediye otobüsleri ile son durağa kadar gidip geri dönerek tanımış. Gazetecilik mesleğine başladıktan sonra da davetli olarak birçok ülkeyi ziyaret ettiğini anlatan Faruk Bey özetle evlenmek çocuk sahibi olmak gezmeye engel değildir diyor. Bosna Savaşı'nda da Bosna'da savaş muhabirliği yapmış olan Faruk Bey, "Evlenince hemen yerleşik hayata geçilir ya bizimkisi öyle olmadı. Eşim Birsen de gezmeyi çok seviyor. Şimdiye kadar turla hiç gezmedik. Doğru düzgün dil bilmiyoruz da. Toplasan 25-30 İngilizce kelime o kadar… Beden diliyle anlaştığımız çok oluyor. Hatırlıyorum da Paris'ten Roma'ya trenle giderken aktarmaları kaçırmamak için kulağımız hep anonslardaydı. Anonslar da hep Fransızca. Fransızca'dan tanıdık İngilizce kelimelerden nereye geldiğimizi anlamaya çalışıyorduk. Gözlem yeteneğiniz müthiş gelişiyor. Şu anda gördüğümüz ülke sayısı 25 oldu" diyor.

Pislik onlar için çok doğal

Birsen Çelik Arapların rahat insanlar olmalarının seyahati zorlaştırdığını ifade ediyor. Ortadoğu'nun en zorlu yanlarından birisinin de aşırı pisliğin hayatın doğal algılarından biri olduğunu ve hijyenin Araplara göre olmadığını söylüyor. Birsen Hanım bunun yanında, "Araplar çok sıcakkanlılar. Türkleri çok seviyorlar. Ama sanırım parayı daha çok seviyorlar. Kazıklanmamak için özellikle turistik bölgelerde kendi başınıza rehbersiz geziyorsanız, ya Arap gibi görünecek ya da cebinize sıkı sıkı yapışacaksınız. Kap kaç yok, nazikçe usturuplu götürüyorlar' diyor.

AL GOUNA CENNETTEN BİR KÖŞE

Birsen Çelik'e göre Mısır'ın en gözde tatil merkezi Al Gouna. 'Zengin bir Arap şeyhinin yarımada üzerine yeniden kurguladığı tatil kasabası tadında, Cenneti kıskandıracak güzellikte bir yer... Şarm El Şeyh'e 15-20 km mesafede. İki gece konakladığımız bu gözde tatil kasabasında Kızıldeniz'in lacivert denizine dalmayı da ihmal etmedik. Gece sahilde kum üzerinde yakılan ateş evlilik yıldönümümüzü de renklendiren görüntülere sahne oldu.'

Tur almadan geziyorlar

Faruk Bey ve Birsen Hanım mesleklerinin getirdiği meraktan olacak ki ülkeleri arka yüzlerini gezerek tanımayı tercih ediyorlar. Bu da biraz daha cesaret ve bol zaman gerektiriyor tabii. Herhangi bir yere gitmeyi akıllarına koydukları vakit önce dünya haritasını önlerine alıp inceliyorlar. Tren mi, araba mı, uçak mı kararını verdikten sonra çalışmalara başlıyorlar. İnternetten bolca gezi yazıları okuyorlar. Arabayla gideceklerse yol haritası çıkarıyorlar. Şehri keşfetmenin en güzel yolunun yürüyerek yapıldığını ekliyorlar. Mümkün mertebe yerel yemekler yiyorlar. Gezginlerin ara sokaklardaki restoranları bulmalarını, cadde üzerinde turistik yerlerden uzak durmalarını tavsiye ediyorlar. Bakkaldan alışveriş yapın diyorlar.

Minderimi feribotta unuttum

Kendisini ruhsal derinliklerine çeken, sonsuzluk duygusunu yaşadığı kentin Şam olduğunu söyleyen Birsen Hanım Suriye'nin Ashabın eşsiz ruhlarını barındıran nadide bir kent olduğunu anlatıyor. Hamileyken yolculuklarımın vazgeçilmezi minderimdi. Mısır'dan Ürdün'e geçerken minderimi feribotta unuttum. Tam feribot kalkmıştı ki bağır çağır geri döndürdük, minderimi geri aldım.

HEİDİ ÇOK ŞANSLIYMIŞ

Birsen Çelik, "Tarihin ve medeniyetin görkemli mimariler doğurduğu Avrupa seyahat etmek rehber olmadan da başarılı olacağınız düzende... Uçakla İtalya'dan başladığımız Avrupa seyahatimizde beni en etkileyen trenle Roma'dan Fransa'ya yaptığımız gece yolculuğuydu. Heidi ve Peter'in çocukluk hayallerimi örten anılarıyla dopdolu Alpler. Karın bembeyaz örtüyle kapladığı düş yolculuğunda bir ara aktarma yapmak için trenden indiğimizde diyecek yoktu."

~Mısır'da beş yıldızlı otellerde kalırsanız damları ahır olarak kullanılan apartmanları göremezsiniz, ama 3 yıldızlı bir otele düşerseniz tüm bu ayrıntıları görme şansınız olur.

~Gürcistan' a gidip orada yaşayan birisinin evinde kalırsanız, yemek kültürlerini adetlerini yaşam tarzlarını öğrenirsiniz.

~Yunanistan'da Gümülcine'ye gidip, her gün uğradığınız kahve gibi içeri girip sobanın başına oturup sohbete dalmanın tadı başkadır.

~Paris'i metroyla boydan boya dolaşın. Metro haritasını alıp şehrin altını üstüne getirin.

~Roma'da banliyö trenleri ile gezmek çok zevkli. Semt semt gezerek orada yaşayanları daha iyi gözlemleyin.

~Ürdün'de bir Filistinli aileye misafir olup ülkeyi, siyaseti, ticareti, yaşamı bir gecede enine boyuna öğrenirsiniz. Bir de sokağa çıkar, bakarsınız ki "kazın ayağı öyle değil" miş.

2 Şubat 2013 Cumartesi

Camiler nasil olmali? / Mehmet Görmez



“Gönlüm istiyor ki; sokak çocuklarının bile sığınabildiği yer Allah’ın evleri olsun”

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Ankara’da cami dernek başkanları ile bir araya geldi. Cemil Meriç Kültür Merkezi’nde gerçekleşen toplantıda Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “Gönlüm şunu istiyor; sokak çocuklarının bile sığınabildiği yer Allah’ın evleri olsun… Ankara’ya İstanbul’a gelip otel parası bulamayan kimsesiz, sokakta kalmış insanların sığınacağı yer yine Allah’ın evleri olsun… Camilerin yanı başında, müştemilatında oluşturulacak küçük bir yer sayesinde bir gariban, aç kalmış, susuz kalmış, sığınacak bir yer bulamamış insanlar Allah’ın evlerine sığınma imkânı bulsun. Bu bir hayal gibi görülebilir ancak bu hayali hep birlikte gerçekleştireceğiz” dedi.

Ankara’da bulunan bin yüz cami dernek başkanın katıldığı toplantıda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, camilerin namaz vakitlerinde açılıp namaz sonrası kapanmasını eleştirerek “Allah’ın evinin kapısına kilit vuramayız” dedi.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, şunları söyledi;

“Hiçbir İslam ülkesinde namaz vaktinde açılıp sonrasında kapatılan cami yok…”

“Camilerimiz 24 saat açık kalabilmeli. İbadet ihtiyacı hisseden bir mü’min ne vakit olursa olsun camiye geldiğinde o kapıyı kilitli görmemeli. Namaz vaktinde açılıp sonrasında kapatılan bir cami, dünyada hiçbir İslam ülkesinde yok. Gönlüm şunu istiyor; sokak çocuklarının bile sığınabildiği yer Allah’ın evleri olsun… Ankara’ya İstanbul’a gelip otel parası bulamayan kimsesiz, sokakta kalmış insanların sığınacağı yer yine Allah’ın evleri olsun… Camilerin yanı başında, müştemilatında oluşturulacak küçük bir yer sayesinde bir gariban, aç kalmış, susuz kalmış, sığınacak bir yer bulamamış insanlar Allah’ın evlerine sığınma imkânı bulsun. Bu bir hayal gibi görülebilir ancak bu hayali hep birlikte gerçekleştireceğiz. Camileri bütün gün açık hale getirmeliyiz. Hiç bir endişe ve korku camilerin kilitli olmasını haklı kılmaz. Unutulmamalı ki hırsızlık endişesi ile camilerimizi kapalı tutarak yaptığımız hırsızlık, hırsızların camilerden götürdüklerinden daha büyük bir hırsızlıktır.”

Gelir sağlamak amacıyla camilerin alt kısımlarının iş yerlerine kiraya verilmesini doğru bulmadığını vurgulayan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, camilerin her türlü kültürel ve ilmi faaliyetin yaşandığı mekanlar olması gerektiğini söyledi. Başkan Görmez, şöyle devam etti;

“Kocatepe’nin altında bir mağaza olmasını kabullenemiyorum…”

“Kocatepe’nin altında bir mağaza olması bana ağır geliyor, kabullenemiyorum. Orada alış veriş yapmayı hiç içime sindiremiyorum. Kocatepe’nin altında sürekli devam eden bir kitap kültür fuarı olmalı, çocuklar, gençler ve kadınlar için ayrı mekanlar olmalı. Orada bir taraftan çocuklar oyunlar oynarken, bir taraftan Kuranı Kerim öğrenmeliler, her türlü kültürel ve ilmi faaliyetin yaşandığı bir mekan olmalı. Gençlerimiz ve çocuklarımız camiye geldiğinde caminin kütüphanesine geçip ödevini yapabilmeli. Orada oturup kitap okuyarak vakitlerini geçirebilmeli. Cami ve kitap kadar birbirine çok yakışan başka bir şey yoktur. Camilerimizde kilitli dolaplar ardına hapsedilen birkaç kitap yerine herkesin kullanımına açık, kolay ulaşılabilen, zengin içerikli kütüphaneler oluşturulmalıdır. Gençler orada oturup sohbetler yaparak, kitap okuyarak, bilgi merkezi olan camilerimizden faydalanabilmeli. Camiler kitap ve kültürle buluşmalı.”

“Kadınları Allah’ın mescitlerinden alıkoymayın…”

“Camilerimizi inşa ederken sadece erkeklere göre tasarlamışız. Kadınlar için ibadet mekânları oluşturmak konusunda henüz istenilen seviyede değiliz. Önceden inşa edilen camilerimizde gereken düzenlemeleri yapmalı; yeni inşa edilecek camilerimizi de kadınların en güzel şekilde ibadetlerini yapabilecekleri, rahatlıkla abdestlerini alabilecekleri ibadet mekânları olarak düzenlenmeliyiz. Osmanlı’da camilerin en güzel yerleri hünkâr mahfilleri ile kadınların ibadet edeceği mekânlardır. Biz de aynı estetik anlayışı ile hareket etmeliyiz.”

“Camilerimizi engelli kardeşlerimize göre düzenlemeliyiz…”

“Ülkemizde yaklaşık 7 milyon engelli vatandaşımız var. Bütün engelli grupları birlikte düşünüldüğünde bu rakam 10 milyon civarına ulaşıyor. Engelli kardeşlerimiz de camiye rahatlıkla gelerek ibadetlerini gönüllerinin arzu ettiği yerde ve şekilde yerine getirebilmeli. Engelli olunca insan ibadet yükümlülüğünden kurtulmuyor. İslam ibadet yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz kolaylaştırır sadece. Bir mahallede 3 engelli kardeşimiz olsa sadece onlar için dahi o mahallenin camisini onların kullanımına göre düzenlemek gerekir.”

“Camilerimizi depreme dayanıklı olarak inşa etmeliyiz…”

“Camilerimizi inşa ederken depreme dayanıklı olarak inşa edilmesini sağlamak can güvenliği açısından en önemli hususlardan biridir. Evlerimizin depreme dayanıklılık testlerini nasıl yaptırıyor ve ona göre inşasını yapıyorsak ibadet mekânlarımız olan camilerin de bu husus göz önünde bulundurularak yapılması son derece önemlidir. Eğer bir camimiz deprem riski nedeniyle güvenlik açısından tehdit unsuru haline gelmişse uzman raporuyla tespit ettikten sonra onu yıkıp yeniden inşa etmeliyiz.”

“Kentsel dönüşüm kapsamına camiler de alınmalıdır...”

“Yüz bin, iki yüz bin kişilik şehirler kuruluyor. Ancak ibadet mekânı olarak camiler düşünülmüyor. Sonra bir derneğimiz kendisine görev edinip oraya bir cami yapmaya çalışıyor. Sonuçta sığıntı gibi camiler ortaya çıkıyor. Bunların olmaması lazım... Bugün kentsel dönüşüm kapsamında bütün şehirlerimiz yeni baştan gözden geçiriliyor. Bu kapsamda camilerin de mutlaka hem fiziki, hem de estetik açısından iyileştirilmesi gerekiyor.”

“İbadet mekanlarımızı temiz tutmak zorundayız…”

“Temizliğe önem veren bir medeniyetin mensupları olarak ibadet mekânlarımızın da temiz olması bize yakışandır. Camilerimizi bu anlamda da gözden geçirmek zorundayız. Hem abdest mekânlarının hem de ibadet mekânlarının temizliği bizim ruhumuza, inancımıza, medeniyetimize uygun olan davranıştır. Bunun için gerekli formülleri bulmalıyız. Nasıl temiz tutarız, bunun devamını nasıl sağlarız, hep birlikte düşünüp hareket etmek zorundayız. Yeni çıkan yasa ile artık mahalli idareler de camiler için harcama yapabilme yetkisi aldılar. Bu konuda mahalli idarelerden de gereken yardımı alabilmeliyiz.”

“Yol güzergâhlarındaki mescitler ibadete elverişli hale getirilmeli…”

“Yol güzergâhlarında güzel düşüncelerle inşa edilen mescitlerimiz var. Ancak bakımsız, izbe mekânlar. Belki kurulduğu günden bugüne hiç halısı değişmemiş. Seccadeleri kirli, bakımsız… Badana-boyası yapılmamış. Isıtma ve havalandırma sistemi yok. Bu mescitlerin nezih ortamlar haline getirilmesi gerekiyor. Bu konuda müftülerimize büyük görevler düşüyor.”

“Camiler reklam yapılacak mekânlar değildir…”

“Camiler, reklam yapılacak mekânlar değildir. Camilerimizin estetiğini bozan, nezaketine, nezahetine yakışmayan ışıklarla bezeli tabelalardan, reklam içeren tablolardan mabetlerimizi arındıralım. İbadetin huzurunu bozacak, insanların dikkatlerini dağıtacak şekilde reklamlarla süslenmiş hiçbir şeyin camide bulunmaması gerekiyor.”

“Abdest mekânları İslâm’ın ruhuna uygun hale getirilmeli...”

“Abdest mekânları hem fiziksel yönüyle hem de temizlik yönüyle İslâm’ın ruhuna uygun hale getirilmeli. Son derece insani ihtiyaçlardan dolayı herhangi bir ücret alınmamalıdır. Bu konuda mahalli idareler destek çıkmalıdır.”

“Camilerimiz modern ses sistemleri ile donatılmalı…”

“Bundan 20 yıl önce kurulmuş bozuk bir ses sisteminden camilerimizi kurtarmalıyız. Böylesine bozuk bir sesle ibadet yapmak o ibadetin huzurunu ve huşusunu bozmaktadır. Camilerimizi en güzel ses cihazlarıyla donatmalıyız. Böylece okunan Kur’an’ın ve ezanın tadına varmalıyız.”

“Camilerde seccade tipi halılardan vazgeçmeliyiz...”

“Biz namaza durduğumuz zaman omuzlarımız birbirine değerek ruhlarımız kaynaşarak ibadet ederiz. Seccade tipi halı safları kişiselleştirerek aradaki o birliği baltalıyor. Oysa cemaat olmak bedenlerimizin ve ruhlarımızın birlikte olması, kaynaşması ile olur. Seccade tipi halılardan vazgeçmeliyiz. Bizim böyle bir talebimiz olmazsa halı üreticileri de bu tip halıları üretmekten vazgeçerler. “

“Minareleri baz istasyonu olmaktan çıkarmak zorundayız…”

“Minarelerimizdeki baz istasyonlarını temizlememiz gerekiyor. Tevhidin sembolü olan camilerimizi kirli ve çirkin görüntülere bürüyen baz istasyonlarından arındırmak gerekiyor. Minarelerimiz ezanın Allah’a yükseldiği mekânlardır. Minarelerimizi estetikten yoksun baz istasyonları ile çirkin hale getirmek doğru değildir.”

“İslam dünyasında mabetsiz bölgeler var…”

“Camilerde toplanan yardımlar konusunda bir düzenleme getirmek zorundayız. Camilerde toplanan yardımlar İslâm dünyasında önemli hizmetlerde kullanılıyor. Mabedi olmayan bölgeler var. Buralara hizmetin götürülmesi, o bölgelere camiler yapılması son derece önemlidir. Bu hizmetler vatandaşların yardımları sayesinde devam ediyor. Toplanan yardımlar, insanların hayır işlemelerine vesile oluyor. Ancak toplanan yardımlar ihtiyaca binaen toplanmalı. Bu konuda gereken düzenlemelerin yapılması gerekiyor.”

http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/Diyanet-Isleri-Baskanligi-Duyuru-18668.aspx