31 Aralık 2012 Pazartesi

"Benim cennetim, bana bakan gözlerindir." ... / Dursun Ali Erzincanlı


Ben Böyle Olmamalıydım


Ben, böyle olmamalıydım 
İsmini duyunca, boynum düşmeliydi omzuma. 
İçime bir ateş düşmeliydi 
Ayaklarımın feri kesilmeliydi. 
Kendimden geçmeliydim sonra... 
Adını sayıklamalıydım, adımı unuttuğumda 
Ama bunu kimse duymamalıydı, 
Seni, mahşere kadar saklamalıydım. 
Ben böyle olmamalıydım 
Nisan akşamlarını ıslatırken yağmur 
Bahar, şarkılarını söylerken karanlığa 
Çalan her kapıya `sensin` diye koşmalıydım. 
Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan 
Ben hep sana yormalıydım. 
Gece yıldızlarını serpince göğe 
Seni görmek için uyumalıydım. 
Şarkılar kime söylenirse söylensin 
Sana diye dinlemeliydim. 
Türküler dolmalıydı odama, 
Ben bir selvi boylu yârdan ayrıldım deyince bir ses 
Selvi boylu yâr sen olmalıydın 
Kömür gözlüm ateşine düşeli 
Senin için söylenmiş söz olmalıydı. 
Bir ney yokluğuna ağlamalıydı delice 
Bir keman, incecik çığlık olmalıydı 
Ama bunu kimse bilmemeliydi, 
Seni mahşere kadar saklamalıydım. 
Böyle olmamalıydım, 
Kelimeler Taif'i taşıyınca kulaklarıma 
Daha yüzüme çarpmadan Taif rüzgarı, 
Taşların izi çıkmalıydı yüzümde. 
Uhud anılırken, dişlerime sızı düşmeliydi. 
Haremde bir ikindi vakti 
Kem gözler çevrilince sana 
Ve vefasız eller uzanınca yakana 
İçim daralmalı, 
nefesim kesilmeliydi. 
Sen ötelere hazırlanırken, 
Öteler senin için süslenirken, 
Son kez baktığın pencerede hayal edip seni, 
Perdenin son kez kapanması gibi, 
Kapanmalıydı gözlerim. 
Sonra içime doğru gerilip, 
Seni bize lutfedenin ismini haykırıp, 
'Allah(C.C.) ' deyip, 
Düşmeliydim yere. 
Ama bunu kimse bilmemeliydi. 
Seni mahşere kadar saklamıydım. 
Ve mahşer günü... 
Uzaktan seni seyretsem. 
Sana yakın olmak için can atsam. 
Beni engelleseler, 
'Sen kim yakınlık kim? ' deseler. 
Ben ağlamaktan konuşamasam. 
Gözlerini çevirsen bana. 
'Benim cennetim bana bakan gözlerindir.' 
Ve tebessüm etsen. 
Ama bunu kimse görmese, 
Seni ebede kadar saklasam.

Dursun Ali Erzincanlı

25 Aralık 2012 Salı

647 günün korkunç bilançosu

Suriye Devrim Şehitleri Veritabanı (SRMD), 647. gününü dolduran Suriye'deki şiddet olaylarında hayatını kaybedenlerle ilgili istatistikleri açıkladı.









SRMD'nin yayımladığı son rapora göre Suriye'de Esed güçlerinin 15 Mart 2011'den bu yana geçen 21 ay 21 gün içinde düzenlediği operasyonlarda 41 bin 129'u sivil ve 5 bin 47'si Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) askeri olmak üzere 46 bin 176 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin 42 bin 46'sının erkek, 4 bin 129'unun ise kadın olduğu belirtildi.

46 bin 176 kişinin 3 bin 922'sinin çocuk olduğu ifade edilen raporda, Esed yönetiminin operasyonları sonucu Kasım ayında 4 bin 104 kişinin hayatını kaybettiği kaydedildi.



22 Aralık 2012 Cumartesi

Kritik Analitik Dusunce Konferansindan Notlar / Celal Taner

Prof.Dr. Celal Tuner`in KRITIK ANALITIK DUSUNCE Konferansindan Notlar:


*(Rad 11)

~ Modernizm bir bolgeyi bir kitayi degil kureyi etkilemistir. Bizim modernligi kabul edisimiz aci olmustur. Savaslar ve sonrasinda gelen yenilgiler, ayakta durarmamanin sonucunda bize ulasmistir. Yani bizi teget gecmemistir. Zaten teget gecmesinide istemememisizdir.

~ Modern dunyada varolmakla-bilmenin yeri degismistir.
Niteliksel olan ] Eski (Kadim) Dunya
Niceliksel olan ] Yeni (Modern) Dunya

~ Neden ve Nicin sorulari Metafizigin sordugu sorulardir. Nasil sorusu ise Modern dunyanin sordugu sorudur. Modern dunya icerikle degil sekil ve fizikle ilgilenir.

~ `Varlik-Deger-Bilgi` de eksen kaymasi yasanmistir.

~Modern dunyada
1 Nitelik degil nicelik one cikmistir
2 Inanmak esasken suphe one cikmistir
3 Cemaatin hakikati degil bireyin hakikati esas alinmistir.

~ Sahsiyet: degeri gorunur kilmaktir.
Bugun sahsiyetli olabilseydik degerlerimizi koruyabilirdik. Inandiklarimizla yasadiklarimizin arasindaki farklilik, bizi sahsiyetsizlestirmistir.

~ Dusunce insani insane kilan seydir. Bugun dusunmeye firsat bulunamamaktadir. Teknolojinin, bilimin, basilan kitaplarin, ortaya cikan bilginin degisimini takip etmeye calisirken, durup dusunmeye firsat kalmamistir.

~ Dusunmek varligin sesine kulak vermektir.

~ Dusunce; birilerinin dusuncesiyle, gorusuyle cizilen yolda gitmek degil, colde yeni bir yol cizmektir.

~ Gunumuzun en buyuk problemlerinden biri neyin degerli neyin degersiz oldugunu ayirt edemememizdir.

~ Geleneksel terimlerle yeni durumlari, olusumlari anlayamiyoruz.

~ Gorebildigimiz gelenek, modernligin bize gosterdigi gelenektir.

~ Allah`in murad ettigi birdir, tektir. Onu gorebilecek, dusunecek ve kavrayabilecek olan bizleriz. Eger bir eksen dusunursek, dikey eksen Allah`in muradidir(hicbir zaman degismeyecek olan), yatay eksende olan yansima ise, bizim gorebildiklerimizle, yasadigimiz zaman dilimi, olaylar, o gunun fikirleriyle sekillenip uygulanabilir hale gelen dindir.

~ Murad ve yansimayla ilgili bir ornek verecek olursak. Mesela evlilik; Allah`in murad ettigi iki ruhun birlesmesidir. Dunyaya yansimasi `isteme, tanisma, soz, nisan, nikah, balayi vb` sekilde olur. Balayinin neden surda degilde burda yapildiginin tartisma konusu haline getirlmesi ise murad edilenden cikmayi, kaymayi gosterir.

~ Fizik ve metafizik bulusmadigi surece hep bir eksiklik varolacaktir. Ikisinin bulusacagi en guzel ornek sanattir.

~ Moder dunya sadece fizige bakmaktadir. Bugun biz de eslerimizi secerken yanliz buna bakar olduk. Kadim dunyada ise fizikten once ahlak esas alinirdi.

~ Bugunun dunyasinda metafizige yer yoktur. Kadim dunya bize metafizigi hatirlatirdi.

~ Kadim dunyada oldgundan daha az gorunmek siar edilirdi. Bugunun modern dunyasinda ise olamayan vasiflar, varliklar var gibi gosterilmektedir.

~ Elestirisel cozumleyici dusunce, dusunceyi elekten gecirir. Modern dunya dusuncenin yapisini bozmustur. Bu yuzden bu elege ihtiyacimiz vardir.

~ Kadim dunya Kur`an`i Kerim`e Allah`in kelami olarak bakarken, gunumuz dunyasi musaf olarak bakmaktadir. Cunku modern dunya sekille nicelige onem verir, niteligi unutmustur.

~ Idealler ile gercekler arasi acildiginda; bu, duygular harekete gecirilerek kapatilmaya calisilir ama fayda saglamaz. Ya da entellektuel bilgi ile kapatmaya calisilir, fakat bugunun dunyasinda bilginin hizli gelismesinden dolayi buda mumkun degildir.

~ Kadim dunya varim oyleyse dusunuyorum, moder dunya dusunuyorum oyleyse varim demister.

~ Metafizikle fizigi birlestirmek, Leyladan Mevlaya gitmekle olur. Baska turlu olmaz. Leyla`da takilmamak gerekir.

~ Kant zihni ikiye bolmustur ve itiraz bu noktadadir:
1 Sezar`in akli- dunya icin
2 Hz. Isa`nin akli- ahiret icin

~ Bizim icin bilginin kaynagi vahiydir, modern dunyada ise akildir.

~ Cumlenin kurulusunda neyi onemsiyorsaniz onu vurgularsiniz. Batida cumle ozne, nesneyle kurulur. Doguda ise eylem onemlidir, cumle fiil ile baslar.

~ Gelenegin dunyasinda kalamadigimizdan gelenek ile modernligin karsilastirilmasi ve birbirine ayna tutulmasi gerekir.

~ Mutezileye gore amel imandan bir cuzdur. Arada zorunluluk iliskisi vardir. Ebu Hanifeye gore amel imandan bir cuz degildir. Arada imkan iliskisi vardir.

~ Bati dunyasi diyalektigi kesmistir. Bizim acimizdan sorunlari cozemez . Bu noktada modernlik anaforu heryanimizi sarmistir.

~ Modernlik bir taraftan standartlastirma yaparken bir tafartanda farkliliga saygi olusturmaya calisir. Bu bir paradokstur ve moderligin kendi icinde catismasini gosterir.

~ Insan tek basina kemalete ulasamaz.

~ Sokrates bilmek ile eylemek arasinda zorunluluk iliskisi vardir der. Aristotales ise bilemek ile eylem arasinda imakan iliskisi vardir der.

~ Etosfer degerleri ve fiziksel dunyayi icine alir.

~ Degerler pusulalardir.

~ 15yy da gercegi rahipler soyluyordu, 15yy-19yy arasi gercegi bilim adamlari anlatiyordu, simdinin dunyasinda ise bize gercegi (goreceli olan) medya anlatiyor.

~ Bugun dindar insanlarin dusuncesi geleneksel davranis ise moderndir.

~ Modernizm hastaliginin sebepleri:
1 Bireyselcilik, benlik, bencillik. Eger ben diye baslarsaniz, beni digerleri ile bulusturamazsaniz egoizimde kalirsiniz.
2 Ozgurlukleri kisitlar. Ama karsi tarafa surekli ozgur oldugu izlenimi verilir.
3 Siyasetin nesrunema bulmasi. Bu ahlakin ve hukukun kalmadiginin gostergesidir. Asil olan ahlaktir, sonra hukuk gelir, en az olmasi gereken ise siyasettir.

~ Kavramlar yetersiz tasiyicilardir.

~ Kadim dunyayla aramizdaki iliskiyi kaybettik. Gecmise vakif olmadigimiz surece gelecegede vakif olamayiz.

~ Medeniyyetlerin nobet donemleri vardir. 200 yil once bu nobeti biraktik, ve tekrar alicagimiz gun icin hazirlanmaliyiz.

~ Hakikate amatorce ulasamayiz.

Oneriler ve ogutler:
~ Problemi anlamak cozumun yarisidir.
~ Okumalarimizda arka plani anlamaya calismaliyiz.
~ Taklidi imandan tahkiki imana gecmemiz gereklidir.
~ Entellektuel uhructan daha cok metafizik uhruc onemlidir.
~ Halle halledilemeyecek hicbirsey yoktur.
~ Musluman kalabilme kaygilarimizin diri olmasi lazimdir.
~ Din Cenabi Hakkin gor dedigi yerden bakmaktir. (M.Islamoglu)
~ Modern dunyanin agindan hallenerek kurtulabiliriz.
~ Ideallerimizi canli tutmaliyiz
~ Modernlizmin buharlasmasi metafiziksel bakisimizin canlanmasi gerekir.

~~~~~~~
Vusulsuzlugumuz usulsuzlugumuzdendir
Yola revan olursunuz veya olamazsiniz.
~~~~~~~~~~~

Not: Cok bereketli ve guzel bir konferansti. Elhamdulillah, ordaydik ve istifade ettik. Bunlar annemle birlikte aldigimiz notlar, duyabildiklerimiz, anlayabildiklerimiz..Umarim sizde istifade edersiniz..

10 Aralık 2012 Pazartesi

Bu günü hiç unutmayın! / İbrahim Karagül


İBRAHİM KARAGÜL

Geçmişi bugüne çağırdık. Anılarımızı, acılarımızı, sevinçlerimizi yeniden hatırladık.

Coğrafyayı, şehirleri, insanları yeniden farkettik.

Ancak buradan bakarak bir gelecek inşa edebileceğimizi anladık.

Geçmişin mirası kadar, ortak hafıza kadar, bugünün çözümü zor meselelerine de Müslüman toprakların günlük hikayelerine de dikkat kesildik.

Artık her ülke bizi ilgilendiriyor. Her topluluğun sevinci ve acısı bizim meselemiz.

Mısır'da Mursi geri adım mı attı, Suriye'de rejim değişikliği sonrası ne olacak, Halid Meşal'in yıllar sonra Gazze'ye dönmesinin anlamı ne, Filistin halkının bir devleti olacak mı, Türkiye bölgesel ortaklıklar inşa edebilecek mi, kaos coğrafyası adı verilen Ortak Kuşak hesapları bozabilecek mi?

Günlük tartışma konularımız..

Halep'te yıkılan tarih de, oluk oluk kanı akıtılan Suriye'nin güzel insanlarının ayakta kalma mücadelesi de..

Türkiye'nin tarihle barışmasının bölgenin de tarihle barışması sonucunu doğurduğunu gördük. Geçmişimizle sorunlarımızı çözmenin bugünkü sorunları çözmek için tek yol olduğunu anladık.

21. Yüzyıl, bu coğrafya insanına büyük fırsatlar sunuyor. Yeniden varolma şansı, bir gelecek kurma fırsatı, kaos coğrafyasını barış ve ortaklık coğrafyasına dönüştürme imkanı veriyor. Bakmayın bugünkü çatışmalara.. Bu sancılı süreci yaşamak zorundayız belki.

Birinci Dünya Savaşı'nın yol açtığı yıkımın sonuna geldik. Dondurulmuş tarihin sonuna... Paramparça dağılan, zihinleri rehin alınıp bir tür köleliğe mahkum edilen kitlelerin giderek yükselen sesleri bir şeyleri değiştirecek. Tarihin akışını değiştirecek.

Belki tarihin akışı değiştiği için bu sesleri daha gür çıkıyor şimdi. Gündelik gel-gitlere aldırmayın.. Bu gel-gitler bu uzun ve yorucu yolun olmazsa olmazları..

Yıllardır, tarihin akışının değiştiğini izliyoruz aslında. İmparatorluk hesaplarının tozlu raflardan indirildiğini, ülkelerin ve milletlerin yeni arayışlara girdiğini, küresel sistem dediğimiz zoraki yapının dağıldığını görüyoruz. Birbirinden bağımsızmış gibi görünen bir çok şeyin aslında o büyük değişimin alt unsurları olduğunu biliyoruz.

Bu yüzden, Soğuk Savaş'ın bitişinden bu yana yakın tarihi, Birinci Dünya Savaşı dönemini, ardından oluşturulan haritaların hikayesini yeniden okumak gerektiğini söyleyip durduk. Aslında haritaların hikayesinin yeniden yazılması gerektiğine inandık.

O hikayeyi okumayanların bugünü ve yarını anlaması mümkün değildi çünkü.

Gazze saldırıları yaşanırken 1917 Gazze savaşlarını hatırladığımda, Gazze'de şehit olan Osmanlı askerinin cebinden çıkan notları okuduğumda, aslında bütün tarihin 'bugün' olduğunu farkettim.

Bize yüzyıllar gibi gelen zamanın aslında sadece doksan yıl olduğunu gördüm. Öyleyse her şeyi bilmek zorundaydık. Hatırlamak, diri tutmak zorundaydık.

Hafızalarımızda varolan ancak hatırlamayı ihmal ettiğimiz her şeyi canlandırmalıyız.

Bunları neden yazıyorum..

Bugün, Kudüs'ün işgal edilişinin yıldönümü.

730 yıl sonra Kudüs, son Haçlı savaşıyla bugün Müslümanların elinden çıktı.

Kırk günlük yoğun çatışmalardan sonra İngiliz askerleri 9 Aralık 1917'de Kudüs'e girdi. 1187'den 1917'ye kadar süren devir kapandı. 11 Aralık'ta ise General Allanby bu kutsal şehre girdi.

Ve işgal devam ediyor..

Hatırlayalım istedim.

Çünkü hatırladığımız kadar varız…

8 Aralık 2012 Cumartesi

Dünya'yı gece hiç gördünüz mü?



Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)'nın Suomi uydusu, gece karanlığındaki yeryüzünün bulutsuz ve en berrak görüntülerini elde etti.

ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA) ile NASA'nın ortaklaşa yürüttüğü program bünyesinde uzaya fırlatılan Suomi uydusu, yerleşim birimlerinin eşsiz gece ışıklarını fotoğrafladı. Dünya üzerindeki doğal yer şekilleri ile insan yapımı kentlerin büyüleyici birlikteliği, şimdiye kadar uzaydan çekilmiş en net gece fotoğraflarına yansıdı.

Suomi üzerindeki 'Görünür Kızılötesi Görüntüleme Radyometre Bölümü' (VIIRS) adı verilen filtre teknolojisi sayesinde sadece şehirlerin parlaklığı değil, gaz çıkışları, auroralar (kutup ışıkları), orman yangınları ve hatta Ay ışığı yansıması gözlendi.

NOAA araştırmacılarından Steve Miller, 'Pek çok sebepten dolayı Dünya'yı gündüz görmeye ihtiyacımız var. Ancak bunu gece de yapmalıyız. Çünkü insanların aksine Dünya asla uyumaz' açıklamasını yaptı.

Uydular genellikle güneş ışığından faydalanan ekipmanlar ile Dünya'yı gözlemler. Ancak geçtiğimiz yıl Ekim ayında uzaya gönderilen Suomi'deki gelişmiş sensörler, bilim insanlarına yeryüzünün gece karanlığında kalan bölgelerini de detaylı inceleme fırsatı veriyor.






The planet Earth is black! Nasa lights up the world at night




5 Aralık 2012 Çarşamba

Müslüman kadını kocasını katlederek özgürleştiremezsiniz / Yıldız Ramazanoğlu


Yazar Yıldız Ramazanoğlu, emperyalist ülkelerin Müslüman ülkeleri işgallerine ahlaki bir alt yapı kazandırmak için, amaçlarının Müslüman kadını özgürlüğüne ve haklarına kavuşturmak olduğunu söylediklerini ancak kimsenin ölen kocalar, babalar ve oğullardan, harabeye dönen ülkelerden bahsetmediğini ifade ediyor.

Müslüman kadını 'kurtarma'yı kendine görev bilmiştir Batılı. Barbar, ilkel Müslüman erkeğin inim inim inlettiği kadını özgürleştirecek, seçme seçilme hakkı verecek, birey yapacaktır. Bunun için bombalarıyla özgürlük, demokrasi getirir ülkelere. Yazar Yıldız Ramazanoğlu, katıldığı uluslararası kadın konferanslarında kullanılan dilden dehşete düştüğü için kaleme almış İşgal Kadınları kitabını. Müslüman ülkelerde katliam ve işgal tüm gücüyle devam ederken ölen kocalar, babalar, oğullardan hiç bahsedilmeyip kadınların özgürleştiği ve çok mutlu oldukları anlatılınca vicdani bir borç olarak yazmış bu kitabı. Ramazanoğlu'yla işgal kadınlarını konuştuk. 

Kadınlar üzerine kitap yazmayı düşünmeyen birçok yazar vardır ama tanık oldukları durumlar onları bu konulara eğilmeye mecbur kılmıştır diyorsunuz. Sizin bu kitabı yazma nedeniniz ne oldu?
Karşılaştığım Batı orjinli İslami feminist söylemler. 2005'te Newyork'ta gerçekleşen Dünya Kadın Konferansı'na katıldım. Birleşmiş Milletler'in düzenlediği o konferansta bir çok oturum tamamen Müslüman kadınların kurtarılması fikri üzerine inşa edilmişti. Bir taraftan da Irak'ta inanılmaz bir katliam ve işgal devam ediyordu. Bunlara hiç değinilmeden Müslüman kadınları kurtaran ve işgallere zemin hazırlayan bir dilin olması çok rahatsız ediciydi.

ATEİSTLERDEN İSLAMCI KONGRE

Bu İslamcı feminist söylem Müslüman kadınlar tarafından mı oluşturulmuştu, yoksa Müslüman kadınlar adına Batılılar tarafından mı?
İşin ilginç tarafı genelde İslamcı kadınlar tarafından oluşturulan feminist bir söyleme güçlü bir ihtiyaç duyulmaması. Ekim 2005'te Barselona'da 1. Uluslararası İslamcı Feminizm Kongresi düzenlendi. Bu kongreyi düzenleyenlere baktığımız zaman kendini ateist agnostik olarak tanımlayan kadınların çoğunlukta olduğunu görüyoruz. Hatta bu kongrenin mimarlarından biri olan Amerikalı yazar Margot Badran, Ortadoğu çalışmalarıyla bilinir, kendisinin de İslamcı bir feminist olduğunu ve bunun için illa da Müslüman olmak gerekmediğini söylemişti.

Müslüman kadınlar adına Batılılar konuşuyor yani! Evet, bu kongre gerçekten çok enteresan. İslam'ın kadına yönelik bütün ilkeleri, prensipleri tartışmaya açılıyor ve bazı ayetlerin yanlış ve geçersiz olduğu söyleniyor. Sonuç bildirgesinde ise beş milyon çocuğu yetim, binlerce kadını dul bırakan ve Irak'ı yüzyıl gerisine götürecek büyük bir yıkım ve katliamdan, işgalin yol açtığı acılardan söz etmiyorsunuz buna gerek duymuyorsunuz. Çok can yakıcı. Sadece hikaye yazma arzum var ama bu kitaplar benden vicdani bir borç olarak çıkıyor. Akademisyenler bunu çok daha iyi deşifre edeceklerdir fakat 2005 itibariyle emperyalist feminizm az tartışılıyor gibi gelmişti bana, biraz yeraltından giden bir konuydu sanki. Bu kitabı o günden tasarlamaya başlamıştım.

İşgalcilerin 'Müslüman kadını esaretten kurtarmak' bahanesi dünya kamuoyunda ne kadar inandırıcı bulunuyor?
Hiç azımsanmayacak bir kitleyi ikna etmişlerdir her zaman. 18. yüzyıl sonunda gerçekleşen bütün o sömürgeci zihniyetin de temel argümanlarından biri. Yalnızca silahla gittiğinizde inandırıcı ve kalıcı olamazsınız. Bunu ahlaki olarak temellendirmek gerekiyor. En başat argümanlarından birisi; sürekli peçe altında tutulan, hakları çiğnenen, statü kaybeden, varlığı inkar edilen, Müslüman kadınlara hak ettiği yeri vermek ve onu seçen, seçilen biri konumuna getirmek. İddialar bunlar. Ortadoğu'daki bir çok işgalde baktığımızda bu argümanların ikiyüzlülüğü ortada. Yapılan yalnızca silahlı saldırı olmayıp nerdeyse bir medya savaşı da olduğu için medya marifetiyle kamu desteği sağlandı.

KADINA AYRIMCILIK BATI'DA DA VAR

Uluslararası toplumun işgallere ses çıkarmamasının sebebi bu mu? Tabi ki bunun arkasına sığınmak kolay. Ama temel mesele yaşam tarzı dayatma. Hatta evrensellik zırhına bürünerek İslam dünyasını istila etmek kaynaklarını ele geçirmek. Afganistan'ı yerle bir edenler neden bir çivi bile çakmadılar acaba. Dün Contemporary İstanbul sergisine gittim. Dünyanın çok önemli galerilerinden ilham verici eserler vardı. Fakat başörtülü kadın bir çalışmada iradesiz kullanılan biri olarak anlatılmış. Bu ilginç ya da ezber bozan bir şey değil ki. Derine nüfuz eden bir şey yok bunda. Sen Müslüman kadını kavrayıp sözü kesilmeden, bastırılmadan, ne istediği, geleceğe nasıl baktığı, nasıl bir toplum tasavvur ettiği, nasıl bir hayal dünyası, gelecek tasavvuru olduğunu görüp yansıtabilirsen anlamlı bir iş çıkabilir. Sanat anlamların kesinliğinin bozulduğu, adalet duygusunun tecelli ettiği yerdir. Verili dünyada çok az insan zihinsel kuşatmayı aşabiliyor, çünkü çok emek ve bedel istiyor bunu başarmak.

İşgal edilmiş ülkelerdeki kadınlar bu söyleme inanıyorlar mı?
Iraklı ve Afganlı kadınlarla ilgili çalışmalarda çok açık bir şekilde görülüyor ki, aslında bu kadınlara vaat edilenler tamamen mizansen. İslam dünyası kadına bakış açısından pir-ü pak, kusursuz değil, İslam'ın kadın için vazettiği söylemlerle Müslümanların pratikleri arasında zamanla açılmış derin mesafeler var. Ama ilkesel olarak da böyle bir statü azaltıcı, şiddeti tasvip edici bir bakış açısı varmış gibi söz ediliyor. Şiddetle ilgili kimi gerçeklikler Batı için de geçerli olmasına rağmen görmezden gelinmek isteniyor. Avrupa Parlamentosu'nunTürk kökenli Hollandalı milletvekili Emine Bozkurt Türkiye ile ilgili raporunu yazarken 'Bu aynı zamanda Avrupa'nın ve dünyanın da sorunu, Avrupa'da da şiddet var ve üzücü durumlar yaşanıyor" cümleleri Hristiyan Demokrat üyelerin itirazlarıyla rapordan çıkarıldı.

Kadın örgütleri Müslüman kadını özgürleştirme masalına gerçekten inanıyorlar mı, yoksa bu bir tür işbirliği mi? Katıldığım uluslararası kadın zirvelerinde sayısız Avrupalı kadınla bir çok görüşme yapma imkanım oldu. Aslında bir kızkardeşlik duygusu var. Son derece iyi niyetli bir damar tabi ki var. Müslüman kadınların İslam dünyasında çok ezildiği yerlerin olduğu doğru ve bunun nedenlerini tartışmak da ayrı bir kitap konusu. Batı'da Doğu'da diye konuşmayı hiç sevmiyorum fakat modernlik içinde Avrupalı kadınlar da aradığını bulmuş değil. Avrupa'da ayrımcılık çok oylumlu, rengine, inancına göre aşağıda tanımlanmak yetmiyor bir de kilolu sayılanlar, çekici bulunmayanlar, yaşı ilerleyenler iş hayatında ciddi ayrıma uğruyor. Müslüman, feminist, Hıristiyan ya da başka kültürlerden kadınlarla içtenlikli buluşmalar yaşadıktan sonra ortak kurtuluşa daha çok inanıyor insan, hepsini kızkardeşler olarak görüyorum.

İSLAMİ REFERANSLARA DAYANIYORUZ

İslam dünyasından bazı kadınlar da bu dili kullanıyor ama değil mi?
İslam'ın kadına ne kadar statü kaybettirdiğini dile getiren İslam dünyasından Neval el-Saadawi, Azer Nefisi gibi yazarlar üzerine de yazdım. Tekil hikayelerden yola çıkıp genellemelere gidiyorlar. Ben de İslam dünyasını geziyorum ve eşitliğin çok ötesinde, kadınlara değer veren, koruyan, kollayan, önünü açan inanılmaz erkeklerle karşılaşıyorum ve bunlar asla az sayıda değil.

Kadınlar hem işgalcilere hem de kendilerine yönelmiş geleneksel yargılara karşı çıkmaya çalışıyorlar mı? Yoksa işgale karşı durmak ön sırayı mı alıyor?
Tecrübe ikisine birden aynı anda karşı durulması gerektiğini öğretti Müslüman kadınlara. İkisi de aynı derecede kadını yok sayan bütün meziyetlerini ortadan kaldıran, kendini inşa etmesini, bu dünyada varoluşunu gerçekleştirmesini engelleyen şeyler.

Dünyanın bütün tecrübesinden, feminist kadınların iyi niyetli çalışmalarından da yararlanmak yapmamız gereken bir şey ama öte yandan Müslüman kadınların dayandığı kendi referansları var. Bu açıdan baktığımızda İslam'ın eşitlikten çok daha fazlasını, hakkaniyeti vadettiğini görebiliyoruz. İslam'ın statü kaybettirici, aşağılayıcı bir dili olsa neden Müslüman olalım o zaman. Onlarca yıldır Avrupalı kadınların ellerine çantalarını alıp Mısır'da, Lübnan'da Yemen'de İran'da, Türkiye'de araştırdıkları şey bu. Tarihin tozlu sayfalarına gömülmesi, bir masala dönüşmüş olması gereken bir inanç nasıl oluyor da günümüzde bu kadar canlı bir şekilde, milyonlarca kadının bu kadar aşkla şevkle bağlandığı, onun işaretiyle yol aldıkları bir referans kaynağı olabiliyor.

Türkiye'de zihinsel işgal var

İşgal kadınları başlığı altındaki bir kitapta Türkiye'de kadınların yaşadıkları var. İşgal altında mıyız? Türkiye'deki kadınlara kültürel kolonyalizmin kodlarıyla yaklaşıldı. Fiilen işgal edilmedik ama zihinsel işgalin tezahürüydü bugüne kadar Müslüman kadınların üzerindeki baskılar. Müslüman kadınları belli bir kalıp içine sokmak, onu dar bir siluet içine hapsetme girişimleri… Hem Batıdaki modern tecrübeden, hem kendisine ait kadim İslami tecrübeden yararlanarak ve iki tarafın da eksikliklerini, insanı ve kadını zayıflatan taraflarını bertaraf edip, alabileceklerini almasını engelleyen bir zihinsel yapının olgunlaşma evresindeyiz. Buradan baktığımızda tabi ki en azından meşgul edildiğimizi, birkaç kuşağın hayatının çalındığını, bunun bizden sonraki kuşaklara da travmatik olarak yansıdığını biliyoruz.

Kendi değerlerimizi referans alan bir feminizm neden ortaya çıkmadı? Ya da çıkmalı mıydı?
Böyle bir hareket yok Türkiye'de. Çünkü Müslüman kadınlar çok güçlü bir şekilde İslami referansların onlara sağladığı insanlık boyutunu, o bütüncül eşitlik anlayışını, adaleti, hakkaniyeti, önlerindeki engelleri nasıl ortadan kaldıran bir söylem olduğunu biliyorlar. Öyle olmasa bu kadar şiddete baskıya maruz kalan insanların, hala seçilme hakkı teslim edilmeyen başörtülü kadınların İslami söylem içinde kalması mümkün olmazdı. Gencecik kızların dünyevi kayıplara aldırmadan, hatta ailelerinin 'geleceğin mahvolur' telkinine rağmen büyük bir inançla, coşkuyla, mutlulukla İslami duruş sergilemeleri çok kıymetli.