15 Ekim 2014 Çarşamba

Gitmesek de görmesek de Filistin bizim meselemiz


Gitmesek de görmesek de Filistin bizim meselemiz
Herkesin dilinde bir Filistin var. Peki Filistin meselesinin gerçekte ne kadar içindeyiz? Ali Öner'in hazırladığı "Çatışmalar ve Görüşmeler Sarmalında Filistin-İsrail" kitabı meselenin künhüne vâkıf olmak isteyenler için başucu eseri olarak kitabevi raflarında yerini aldı.

AHMET NEDİM

Düşünün ki bir ülkeniz var, binlerce yıldır orada yaşıyorsunuz. Günün birinde büyük bir dünya savaşı yaşanıyor ve ondan sonra ülkeniz, asıl sahiplerinin kendileri olduğunu söyleyen birileri tarafından işgal ediliyor. Dünyanın çeşitli bölgelerine dağılmış bir ulusun insanları tasını tarağını toplayıp sizin ülkenize geliyor ve topraklarınızı elinizden alıyor. Tabii ki bu da kendi başlarına olmuyor, güya dünyanın daha adaletli ve barışçıl yöntemlerle idare edilmesini amaçlayan Bİrleşmiş Milletler adlı örgütün büyük katkısıyla gerçekleşiyor.

Evet, Filistin toprakları neredeyse yüz yıldan bu yana sistematik bir şekilde (dünya güçlerinin istediği üzere) Yahudilerin işgaline açıldı ve 1948 yılında kurulan İsrail devleti ile birlikte artık resmi bir işgale dönüştü.

İsrail devletinin kurulmasından bu yana, yaklaşık 65 senedir Filistin halkı adeta bütün dünyaya karşı bir var oluş mücadelesi sürdürüyor. Filistinliler ancak "intifada" ile dünya gündemine taşıyabildikleri haklı savaşlarında, aynı zamanda dünya egemenlerinin hukuk anlayışını da sorgulatmayı başardılar. Ancak gelinen noktada İsrail devleti halen hukuk tanımazlığını gösteriyor ve dünyanın gözü önünde yerleşimcilere yeni alanlar açıyor, Filistinlileri gözünü kırpmadan bombalarla öldürebiliyor.

İşte Filistin sorunuyla ilgili olarak ülkemizde hemen herkes birşeyler konuşuyor, sivil toplum kuruluşlarımız ellerinden geldiğince konuya dikkat çekecek çeşitli organizasyonlar düzenliyorlar. Ancak, eğer bu bir "dava" ise, ve üstelik haklı bir dava ise, öncelikle meselenin ilk günlerinden itibaren gelişen hadiseleri iyi bilmek, işgal sürecinin seyrine yakından tanık olmak gerekiyor. Bunun için de, geçmişten günümüze bütün ayrıntılarıyla meseleyi inceleyen kitaplara ihtiyacımız var.

İngilizlerin bölgedeki hayali

Filistin'in bir Yahudi yurdu olmasına ne zaman ve kimler tarafından karar verildi, bu karar nasıl uygulandı? Hangi siyasi ve diplomatik oyunlarla Filistinlilerin toprakları İsrail devletinin oldu? İsrail devleti dünya örgütlerine nasıl ve hangi gerekçelerle direniyor? Bunun karşısında özellikle Araplar ve İslam dünyasının mücadelesindeki (ve mücadele edememesindeki) temel yanlışlar neler?

Ali Öner'in, "Çatışmalar ve Görüşmeler Sarmalında Filistin-İsrail" kitabı da, bu çerçevede okunabilecek en derli toplu çalışmaların başında geliyor. Kitabın önsözünde, "bu sorun, İsrail'in varlığıyla, mültecileşmiş Filistinlilerin çekmiş oldukları acılar, İslam coğrafyasındaki Müslümanların en büyük ve sürekli kanayan yarası olmaya devam edecektir. Batı düşüncesi, siyasi ve askeri hegemonyasının bu kanayan yarayı iyileştirmesi beklenilmemelidir. Müslüman, sahip oldukları iç dinamiklerini harekete geçirerek ancak meselenin üstesinden gelebilirler" diyen Ali Öner, bu hassasiyetle meseleyi en ince noktasına kadar tetkik ederek, konuya duyarlı insanların herşeyden önce ciddi bir birikimle mesele yaklaşmasını sağlayacak bir eser ortaya çıkarmış.1917'deki Balfour Deklarasyonu ile başlayan Filistin topraklarının Yahudileştirilmesi süreci, Osmanlı devletinin parçalanmasıyla birlikte bölgeyi işgal eden İngiliz politikasının ürünüdür. İngilizler, kendilerine özgü siyasi ve diplomatik manevralarla Filistinlilerin haklı taleplerini sürekli gözardı aderek, deklarasyonda beyan ettikleri "Filistin'de milli bir Yahudi devleti kurulmasından yana" politikalarını ısrarla uygulamışlardır.

İsrail'in kurulmasına kadar (1948) geçen süreçte Filistinliler irili ufaklı birçok direniş örgütü kurmuşlar, kimileri entelektüel düzeyde Arap dünyasında kamuoyu oluştururken, kimileri de silahlı direnişle Yahudileri ve İngilizleri hedef almışlardır. Bunlardan en etkilisi, bugün de hâlâ adı (Hamas'ın silahlı kanadı) örgütte yaşayan Şeyh İzzeddin el Kassam'ın hareketidir. Aslında Suriyeli bir medrese şeyhi olan İzzeddin El Kassam, Fransızların işgali üzerine bölgede ayaklanma başlatmış, kendisini entegre etmek için önerilen kadılık görevini de kabul etmeyince ölüm cezasına çarptırılmıştır. Bunun üzerine bir grup arkadaşıyla birlikte Filistin'e hicret edip 1921 yılında Hayfa'ya yerleşmiştir. Orada El-İstiklal (bağmsızlık) adıyla bir cami inşa ettirip tedrisine ve halkı bilinçlendirmeye devam etmiştir. 20 Kasım 1935'de iki arkadaşıyla birlikte şehid edilene kadar mücadelesini sürdürmüştür.

Garip bir savaş hikayesi

İngilizler, kendilerine göre başarılı manevralarla yürüttükleri süreç içinden çıkılmaz hal alınca 1947 Şubat'ında meseleyi Birleşmiş Milletler'e devrederek sırtından atmayı da başarmışlardır. İngiltere Sömürgeler Bakanı Malcolm Mac Donald, "Beyaz Kitap" adıyla meşhur olan bildirisinde (17 Mayıs 1939), "Gelecek on yıl içinde bağımsız bir Filistin devletinin de kurulmasına izin verileceğini" beyan etmiştir.

Tek başına bölgeyi idare etmekten bunalan İngiltere, 1947'de meseleyi Birleşmiş Milletler'e devrettikten sonra, 15 Mayıs 1948'de manda yönetimine son verdiğini açıklamış, aynı gün de Tel Aviv'de toplanan İsrail Milli Konseyi, İsrail devletinin kurulduğunu ilan etmiştir. İsrail'in devlet ilanı, garip bir Arap-İsrail savaşının da tetikleyicisi olmuş, Mısır, Suriye, Irak ve Ürdün'ün içinde olduğu bir savaş başlamıştır. Ne gariptir ki, 75,000 kişilik Ürdün Arap lejyonunun başkomutanı İngiliz John Glubb'dur!

Okumaya ihtiyacımız var

İsrail Devleti kuruluncaya kadarki dönemden çok kısa bilgileri paylaştım, kitabı özetlememe gerek yok sanırım. Filistin meselesi konusunda büyük bir titizlikte hazırlanmış bu kitabı okumaya, herkesten çok bizlerin ihtiyacı var, çünkü kulaktan dolma bilgilerle konuşuyoruz çoğu kez.

http://yenisafak.com.tr/Kitap/Default.aspx?i=389905

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder